Kehanetler

Bilinmeyen.Com / Kehnetler Kategorisi

Dünyanın en büyük kahini; Nostradamus

Nostradamus kimdir?

Nostradamus karşıtlarının başında yüzyılımızın başlarında yaşayan özellikle de Okült çalışmalarıyla tanınan araştırmacı Colin de Plancy gelir, "Cehennemin Sözlüğü" adlı kitabında Kahin´i katı biçimde eleştirir. Plancy´e göre Nostradamus, doktorluktan sıkılmış ve çok para kazanabileceği bir alan olan falcılığı seçmiştir, yaşadığı çağ bunun için çok uygundur. Aslında hiçbirşeyi önceden bilememiş ve halkı aldatmıştır. Plancy, kehanetlerin takvimsel olduğunu da iddia eder yani bin yalandan bir gerçek çıkar, o da yakıştırma veya safça bir inanç olabilir.Üstelik, kehanet yapılamaz çünkü gelecek diye birşey yoktur zira henüz yaşanmamıştır.

 

Nostradamus ile ilgili iddialar

Bu iddialar öncelikle mantıklı görünürler hatta savunulmaları dahi mümkündür ama biraz ciddiyetten sonra safça ve amatörce oldukları hemen farkedilir. Bir kere Nostradamus´un yaşadığı dönemin özellikle falcılık için en uygun çağ olduğunu söylemek mümkün değildir, aksine bugün çok daha uygun bir çağdır. Astroloji ve diğer Okült konular günümüzde daha etkin ve popülerdir. Unutulmamalı ki, Kahin´in yaşadığı çağda Engizisyon gibi öldürücü bir bela da vardı, günümüzde hala izleri ve meraklıları kalsa da, artı insanlar yakılmıyorlar. Öte yandan Nostradamus´un doktorluktan sıkıldığını söylemek saçmalık olur, yaşamı hakkında burada okunanlar gerçektir ve bu yaşam öyküsünün içinde inanılmaz güç, olağanüstü bir tıp adamının muhteşem başarıları ve kariyeri görülür. Günümüzde yaşasaydı Nostradamus´un Nobel´e aday gösterilmesi kaçınılmaz bir sonuç olurdu. Takvimsel kehanet iddiasına gelince önümüze bilim çıkar, istatistik ve endüstriyel ve hatta politik varsayımlar ve planlar karşımıza gelir. Hangi metodu kullanırsanız kullanın sonuçta bir tahmin sanatı vardır, bir köşe yazarı ortamı gözleyerek, veriler toplayarak, geçmiş deneyimlerini kullanarak geleceği tahmin eder ve uyarılarda bulunur. Doğru tahminler onu başarılı kılar oysa yaptığı kehanetten başka birşey değildir. Nostradamus´un metodlarını tabii ki tam olarak bilemiyoruz ama 430 yıl kadar evvel yazılan bir kitapta, Hister ve Franko adlı iki liderden, Yeni Dünya´daki (ABD) üç K kardeşlerden (Kennedy´ler), Ay´ın yüzüne inileceğinden ve bundan öteki büyüğün üzüleceğinden (ABD VE SSCB), bir kralın gözü delinerek öleceğinden ve 1666 tarihi verilerek Londra´nın yanacağından söz ediliyorsa ve bunlar gibi daha birçoğu gerçekleşmişse oturup düşünmek gerekir. Burada bilinmeyen, gizemli bir olay vardır ve sonuç olarak da ille de herşeyi sınırlı bir mantık çerçevesinde anlamamız da gerekmez. Macar araştırmacı İonescu, Nostradamus´un geleneksel evrensel düşünce temsilcisi olduğunu, kullandığı dilin Yahudi gizemciliğinin alfabesi olan Kabbala yorumunda geçerli olan gizli bir dil olduğunu ileri sürer. İonescu, Kahin´in simya çalışmalarını da incelemiş ve bunları resimleyerek yorumlar aramıştır, sonuçta onun çok iyi bir etimolojist, astrolog, astronom ve tarihçi olduğunu belirtirken özellikle de "Centuries"in son bölümlerinin İncillerden biri olan Aziz Yuhanna veya St John İncilinin Apokalips yani "Kıyamet" bölümünden yola çıkılarak yazıldığını ekler.

Fiziğin babası, yerçekiminin bulucusu Newton, "Centuries" uzun yıllar incelemiş ve aramıştır. Büyük Goethe ölümsüz eseri Faust´da "Fırla kaç, buradan geniş evrene çık, Nostradamus´un eliyle yazdığı bu büyülü kitabın kılavuzluğu sana yetmiyor mu? Onun sayesinde herşeyi yıldızları bile öğreneceksin.."diyordu. Daha sonra da; "Nostradamus bunları nasıl yazabildi? Nasıl bu kehanetlerde bulunabildi?"derken, gizemi çözmek için ne kadar zorlandığını anlatmak amacındaydı. Gerek Goethe, gerekse de Nostradamus ile yakından ilgilenen Jung ve Russell onun bir bilim adamı, binlerce can kurtaran iyi bir doktor, başarılı bir kimyager ve İnsanlığın geleceğini gören iyi bir kahin olduğunu söylerler ama Nostradamus gelecekle ilgili yazdıklarını bir tülle örttü zira kendine insan diyen canlı türünün zaaflarını da iyi biliyordu, istedi ki eğer bu tülü aralayabilecek olanlar varsa gerçeği ancak onlar bilsinler ve bilgelikleri oranında görebildiklerini anlatsınlar. Ve bu kural aslında İnsanlık kadar eski, bilinç kadar özgün bir gizem kuralıdır.
 

Nostradamus´un kehanetleri : Yüzyıllar (Centuries)

Şu anda Nostradamus´a ait olduğu kabul edilen "Centuries" yani "Yüzlükler"in dizini şöyledir;

. Cesar´a Mektup,
. Tam olan 900 Dörtlük yani 7. hariç birden ona kadar,
. 7.Yüzlük´den 53 Dörtlük ve 12.Yüzlük´den 14 Dörtlük,
. 57 Adet Altılık,
. 142 Dörtlük´ten oluşan "Presages" yani "Kehanetler"
 

1555´de "Centuries"in ilk baskısı yapılmıştı, asistanı Chavigny´nin ve oğlu Cesar´ın yazdıklarından, bunu uzun yıllar çalıştıktan sonra yaptığını öğreniyoruz. Oğluna yazdığı mektuptan yayınlama kararını kolay veremediği ve çok düşündüğü anlaşılır. İlk baskının adı "Les Propheties de Me. Michel Nostradamus" yani "Michel Nostradamus´un Kehanetleri"idi. 1555 yılı Mart ayında, Lyon´da yayıncı Marc Bonhomme tarafından basıldı, üç tom Yüzlük ve 53 Dörtlüğü olan dördüncü Yüzlüğü kapsıyordu. Bir Yüzlük, yüz adet dörder satırlık Dörtlük demektir. Daha sonraki baskılarda diğer Yüzlükler yer aldı, demek ki Nostradamus ya basım anına kadar o kadar Dörtlük hazırlamıştı ya da o kadarınının basılmasını uygun gördü. Nedeni belli değil, Chavigny´de belirtmiyor.

Önce de belirtildiği gibi, Dörtlükler de hiçbir yazın kuralı yoktur, dilbilgisi kurallarına da raslanmaz. Zaman dizeleri ve uyumu da yoktur, bir Dörtlük geçmiş zamanla başlar gelecek veya şimdiki zamanla sona erer veya tersi olur. Bir dize de sadece fiiller, ötekinde sadece zamirler vardır, çoğul ve tekil ayrımı görülmez. Bir Kraldan veya önemli birinden söz ederken bir çok farklı ad kullanır ama kasdedilen hep aynı kişimidir, anlaşılmaz. Yerler ve Astrolojik veriler belirsiz ve genellemeler olarak görülür, çok sık özellikle Provence kentleri başta olmak üzere kent ve kasaba adları verilir, sanki söz konusu felaketler hep buralar için geçerlidir. Ama ciddi bir araştırma sonucunda bunun da bir şifre olduğu anlaşılmıştır, Kahin Provence Fransası´nın kentleri kendince bir şifre olarak kullanmıştır. Zaman zaman da kentlerin coğrafi konumları, Astrolojik zamanlamaları simgeler yani gezegenlerin belli bir tarihte alacakları gök konumunun izdüşümünü gösterir. Kısacası, olabildiğince karmaşık, kaotik bir düzen gizlidir.

Peki Nostradamus, salt Astroloji ile mi bu sonuçlara vardı? İşte asıl karanlık yön buradadır, ilerde görüleceği gibi kehanetlerini nasıl yaptığını özgün diliyle anlatırken, farklı birşeyleri vurgular. Nostradamus´un kitaplığında çok gizli ve yasak kitapların bulunduğu söylenir, bunlardan birisi "Süleyman´ın Anahtarları", bir diğeri de efsanevi Mısırlı Gizemci İamblichus´un "Sırlar" kitabıdır. "Süleyman´ın Anahtarları" çok gizli bir kitaptı, anlatılan öykülere bakılırsa 12.Yüzyıl´da Bizanslı Tarihçi Chonensis tarafından bir kopyası İmparator´a sunulmuştu, kitap doğadışı bilinmeyen güçlerle ilişki yöntemlerini ve kehanetde bulunmanın sırlarını anlatıyor ve öğretiyordu. 1350´deki Papa VI.İnnocent´in bu kitabın eline geçen bazı bölümlerini dini törenle yaktırdığı da anlatılır. Bugün Paris´deki Arsenal Müzesi´nde "Süleyman´ın Anahtarları"nın bir kopyası olduğu bilinen bir kitap vardır, eğer sözü edilen kitap bu değilse dahi, karşımızda yine de anlaşılmaz bir kitap çıkar. Müzedeki kitabın metni İbranice, Latince, Grekçe, Arapça yazılmıştır ve hatta birkaç yerinde antik Kalde dili kullanılır. Tamamen simgeseldir, tek bir kelimesi dahi anlaşılamaz, deli saçması gibi gözükür ama altında bir gizemin yattığı kesindir, kısacası kitap dev bir bilmecedir. Nostradamus kitabının 1.Yüzlüğünün 42.Dörtlüğü´nde garip bir metodu işaret eder, öyleyse onun bazı garip ve bilinmeyen bir yolla kehanetlerini oluşturduğunu da düşünebiliriz ama ne olduğu hakkında pek birşey söylememiz mümkün değildir fakat kesin olan tek şey Astroloji´yi kesin kullanmış olduğudur ama tek başına değil.

Nostradamus´un ölümünden sonra, odasında bazı belgelerin bulunduğundan söz edilir, ayrıca bir sepetin içinde de bir tomar kağıt vardır. Herşeyi yok eden eden ve vasiyetinde kesin kurallar koyan kahin, bunları nasıl unutmuş olabilir? Bir kasıt olabilir mi? 1605 yılında Vincent Sere adlı bir araştırmacı, söz konusu belgeleri eline geçirdiğini iddia etti, gerçekten de bazıları 1568´de basılan ikinci "Centuries"de bulunan dörtlükleri içeriyorlardı. Ama diğerleri "Centuries"in hiçbir baskısında yer almıyorlardı ve bir de Altılıklar yani altışar dizelik kehanetler vardı ama tarzları Nostradamus´un alışılmış uslübunu yansıtmıyorlardı, daha hafif ve daha düzenli şiirsel bir havaları vardı. Belki de bunları bir başkası kaleme almıştı. Daha sonra başka kehanetlerin bulunduğu da iddia edildi, artık "Centuries"in orjinal baskılarının dışında kalan kehanetlere gerçek olsalar dahi inanmanın imkanı yoktu. 1555´deki ilk baskıdan sonra 1558 ve 1566´da "Centuries" Lyon´da Pierre Rigaud tarafından iki kez daha basıldı, 1558 baskısının bir nüshası bugün Bibliotheque de Paris´de bulunmaktadır, bu nüshada yedi tam Yüzlük vardır. 1566 baskısında ise "Kral Henri II´ye Mektup", sekizinci, dokuzuncu ve onuncu Yüzlükler eklenmiştir. 1568 baskısında ise yani Kahin´in ölümünden sonraki ilk baskıda 57 Altılık eklenmiştir ama gerçek Nostradamus uzmanları bunları reddetmekte ve uydurma olduklarını belirtmektedirler. Hatta bunları dönemin Fransa Başbakanı Cardinal Mazarin´in yazmış olduğu da söylenmektedir. 1643-1839 arasında "Centuries" tam onbeş kez basıldı, 1839´da Avignon´da yapılan baskıda araştırmacılar Bareste ve Le Pelletier´in yorumları da vardı. Yorum olayı ilk kez kitaba giriyordu. Hoş daha sonraları James Laver tarafından yapılan yorumların dışında bir daha bu kadar ciddi ve tarafsız yorumlar yapılmadı.
 

Nostradamus´un krala mektubu

Bu toplamda 1056 Dörtlük ve 57 Altılık yani 4556 dize ortaya çıkar. Ama kuşkular sürmektedir, tümü Nostradamus´a mı aittir? Zaman "Centuries" neleri kattı? Yapılan sayısız baskıda birşeyler eklenip, çıkarıldı mı? Ya hepsi bu kadar mı? Cevaplar yok ve bu yüzden de sadece 1558 ve 1568 baskılarının üzerinde durmak gerekiyor, ciddi araştırmacıların önerileri de bu yoldadır.

Kral Henri II´ye Mektup bölümünde Kahin Kral´a, geleceği çok açık bir dille anlatacağını ama ardından da karışık bir anlatım kullanacağını da anlatır. Önce de belirtilmişti, acaba Nostradamus gerçekten Kral Henri II´ye ve Kraliçe Medici´ye özgün şifreleri vermiş miydi? Günümüzün ticari yorumcularından Jean Fontbrune, tüm şifreleri çözdüğünü iddia ederek, satış rekorları kıran ve onlarca defa basılan bir yorum kitabı yazmıştır ama aslında bu saçma kitabın ardında ciddi biri vardır, Jean Fontbrune´un babası Dr.Max Fontbrune, önemli araştırmaları o yapmıştır, oğlu babasının çalışmalarını çarpıtmış ve tahrif etmiştir. Dr.Max Fontbrune´e göre "Centuries"in üçte ikisi 20,Yüzyıl´a aittir, bir diğer uzman olan Vignois ise ağırlığın 16. ve 19. Yüzyıllar olduğunu düşünür, Bareste ise Dörtlüklerin çoğunluğunun Fransa ile ilgili olduğunu ileri sürer. Aslında bu yorumcular da kendi çağlarına uygun çalışmalar ve iddialar içindedirler. Yanlız "Centuries"in üçte ikisinin yüzyılımıza ait olduğunu pek düşünemeyiz çünkü Kahin öncelikle Fransız´dır ve kendi ülkesinin geleceğine ağırlık vermiştir. Kehanetlerde ağırlık sırayla önce Fransa, sonra Hıristiyanlık ve de Avrupa ile ilgilidir. Örneğin Japonya´dan söz etmez, Amerika kıtaları ABD hariç birkaç yer dışında az yer alır, Avustralya ve Afrika hiç yoktur yani İdi Amin´den söz etmez ve tabii Orta Doğu ve Türkiye´den de çok az söz eder, değindiği yerler Hıristiyanlığın İslamiyet´le olan ilgisi düzeyinde ve gereğindedir.

Nostradamus veya "Centuries" aslında tam olarak başka bir dile çevrilemez çünkü kullandığı dilin özelliği ve sembolizması buna izin vermez ancak özgün kelimeler korunarak aktarılabilir, bu nedenle başka dillere yapılan "Centuries" çevirileri yakıştırma ve eklemelerle doludur. Gerçek anlamları yakalamak mümkün değildir, burada ise sadece gerçek uzmanların belli bir noktada buluştukları örnekler alınmıştır. Kehanetlerde gizlenen sırlar belki hiçbir zaman açığa çıkarılamayacaktır, zaten Kahin´in amacı da buydu. Nostradamus´un temel düşüncesi İnsanoğlu´nun uyarılması ve doğru yola yönlenmesiydi. Zaten "Centuries"in hiçbir yerinde savaşa, düşmanlığa, ayrıma yönelik bir tahrik ve teşvik yoktur, örneğin Müslümanların Avrupa´ya yönelecek olan tehdit ve saldırılarından İslamiyet´i kötüleyen bir sözü yoktur.

Belki de bu kadarının yani kehanetlerin bu kadar yorumlanabilmesi de yeterlidir zaten kitabın güncel doğru veya yanlış çevirilerine göz atılırsa, yeterince uyarının ve oluşacak olan hataların net bir biçimde anlatıldığı ortadadır, fazla söze gerek kalmaz. Gelecekte olacakların veya gerçekleşecek olan olayların çok kesin olarak yer ve zamanlarıyla bilinmesi bir anlamda pek gerekli de değildir hatta hata olabilir. Kararlarımızı gezegenimize ve kültürümüze göre değişen doğru yanlış deneylerinden sonra hür irademizle vermek zorundayız. Binlerce yıldan bu yana, iyi veya kötü milyar zahmetle bu ana ulaşan uygarlığımızın artık bir çocuk gibi elinden tutularak doğru yola götürülmesini hala beklemek abestir. Kısacası kendi doğrularımızı, kendi yanlışlarımıza baka baka bulmalıyız, aynamız karşımızdadır, bakmamız yeter. Şimdi Michel de Nostradamus´un "Centuries"de oğlu Cesar´a doğumundan hemen önce yazdığı mektubu gözden geçirelim çünkü bu mektup kehanetlerin nitelikleri ve nicelikleri hakkında yine özgün de olsa önemli bulguları önümüze getirmektedir.
 

Nostradamus´un oğlu Sezar´a mektubu

(Bazı araştırmacılar bu mektupta Nostradamus´un yine şaşırtmaca yaptığı ve mektubu aslında oğluna değil, gelecekteki uzmanlara yönelik yazıldığı düşüncesindedirler.)

Oğlum Nostradamus Cesar, Senin dünyaya gelişin yaşamımın, uzun çalışmalarımın ve yazdıklarımın anlamı oldu, yazdıklarım yaşamımın büyük bir kısmını aldı. Tanrı´nın bana verdiği olanaklarla İnsanlığın ve bilimin iyiliği için astronomik bir devrimdir bu. Sen, gelecekte sana yaşamını verenin müziğini terketmiş olabilirsin, Sonsuza dek yaşayan Tanrı biliyor ki, sen kötülük dolu dünyada , bu doğal ışık bilgisini göremeyebilirsin. Ama bu bilgiyi elde edeceğin güne kadar geçecek olan zamanı da şimdi söylemek istemiyorum. Ben öldükten sonra, bilgi düzeyinle anlatacaklarımı mantıken kavraman mümkün değil ve şu anda istediklerimi çok açık yazmam da mümkün değil çünkü zamanın yalancılığı içinde deforme edilebilir. Bu nedenlerle, kehanetlerimin gerçekliği vasiyet ettiğim gibi kalan bedenimle beraber toprağa gömülecektir. Ama yazdıklarımdan hoşnudum, madem Tanrı´nın yüce gücü herşeye hükmediyor öyleyse İnsanın ortaya koyduklarında da fayda var. Tanrı bize tek yol gesterecek olandır, bizler geleceği basit orjilerle, büyülerle, akıl almaz şeylerle değil, astronomik gerçeklerle öğrenmeliyiz. Ancak o zaman, Tanrı´nın Yüce Işığı ile kehanet gücü bize detayları gösterebilir. Sık sık duyacağın gibi, benim kehanetlerim sadece Tanrı yolu ile ortaya çıkmıştır. Bir çok defa olacak olan iyi veya acı olayları önceden görebildim ve bunlar dünyanın birçok yerinde gerçekleştiler. Dörtlüklerimin anlaşılmasını sağlamak yerine, yasakları ve bazı gerçek dışı eleştirileri göze alarak anlamlarını saklamak zorunda kaldım. Bunu sadece bu mektubu yazdığım bu an için değil, gelecekteki olaylar için de yaptım. Devletler için yaptığım kehanetleri yazılı olarak dahi ortaya koymadım. Aynı şeyi dine karşı olacak gerçekler için de yaptım. Olacakları açıklamış olsaydım, devlet yöneticileri, din yetkilileri ve çeşitli inançlara sahip olanlar çok şey öğrenmiş olurlar, yazdıklarımı reddederler, eserimin yayınına ve yayılmasına engel olurlardı. Ama şu da var ki, aslında yazdıklarımın gerçekleşeceğine de inanmış olurlar bunu da kullanırlardı, gerçekleri ancak olaylar yaklaşırken mevkileri gereği anlayacaklardır.

Çok uzun zamandan beri kehanetlerde bulunuyorum, kehanetlerim çoğu gelecekle ilgili, çok şey olacak ve geçip geçecek. Sessiz kalmaya zorunluyum zaten başka bir çarem de yok. Zamanımızdan geleceğe uzanan bağlar var ve bu bağlar beni mahkum ediyor. Eğer herşeyi açıkça yazarsam, krallıkların, mezheplerin ve dinlerin birbirlerine karşıt ve şimdikinden çok başka olacakları görülecek. Herşeyi açık açık birbirine bağlarsam, devletler, dinsel ve siyasi kuruluşlar ve dini yasalar yok olabilirler. Gelecekteki hayalleri ve gizli amaçları biliyorum ama hiçbirşey yok olmamalı. Dilimi bağladım, kalemimi kağıtlardan uzak tuttum ve bayağı düşüncelerden korktum.

Sonra anlamları genişletmeyi ve değiştirmeyi düşündüm, etkili olsunlar halkın düzeyine ve sesine katkı olsun dedim, ufak yorumlardan öteye gidilemesin ama anlaşılmazlıkla ters anlamlı cümleler kullandım. Kehanetleri daha açık yazarsam, skandallar, rezaletler çıkabilir, derin anlamlı, çok ince sezgiye yönelik bir şekilde yazdım, sayılarla başlıkladım ve örttüm böylece açık kehanetleri bulutladım. Gerçek Kurtarıcı´nın prensibinde dediği gibi, ne yüce olan bir şeyi köpeklere verin, ne de mücevherlerinizi domuzlara . Çünkü o zaman verdikleriniz size silah olarak kullanılabilir. Dolayısıyla ben halkın ve sıradan olanların anlamayacağı bir dili kullandım. İnsanlıkla doğrudan ilgili olayları yazdım, bunu yaparken anlaşılmayacak bir tarzda lisanı çarpıtarak, kısık cümleler kullandım ama hepsi gelecekle ilgilidir. Keşfettiğim en önemli kehanetlerde bile böyle yaptım.

İnsanlar arasında büyük değişimler olacaktır. Ne olursa olsun yani kehanetlerim ne kadar doğru çıkarsa çıksın kuşkuculukları hiç azalmayacaktır. O zaman ben gördüklerimi sisle kapladım çünkü gerçekleri yazmıştım. Maddecilerden, bilginlerden, krallardan, güçlülerden herşeyi sakladım ama basit olanlar anlayabilirler. Sadece onlar değil, gülyüzlüler ve Tanrı elçileri de anlayabilirler. Çünkü bunlar ölümsüz Yüce Tanrı ve iyi melekler aracılığı ile kehanet ruhuna sahiptirler ve bu şekilde gelecekle ilgili çok şeyi görebilir ve öğrenebilirler. Hiçbir şey Tanrı´nın görüşünün dışında asla var olamaz.O´nun gücü ve iyiliği o kadar büyüktür ki ve O´nun varlığını içinde taşıyanlar büyük sezgilere sahip olabilirler. O sıcak ve kudretli bir Işık. Varlık bize o kadar yaklaşıyor ki, sanki dev bir güneşin ışınları yoğun bir biçimde içimize doluyor.

Biz insanlar için tüm bildiklerimiz, bütün dehamız, tanıdığımız gizli güçler bile Tanrısal Gizem´e ulaşmamız için yeterli değildir. Nedeni zamanı anlayamamızdır ama Tanrı bulunduğumuz zamanda bazılarına bazı olayları bildirmek istedi. Bunu da yani gizli olayları bazı hayal görüntülerle ve Astroloji bağlantısı ile yaptı. Geçmişteki bazı gizli kutsal kişisel ve kudretli olaylar da ince ateş görünümünde verildi. Böyle aktarılan olayları ve insansal ve de kutsal değişimleri sözünü ettiğim kişiler anlamışlardır. Ve bu kutsal opera tamamiyle bir bütündür. Tanrı bunları tamamlatır. Yaradılış ve Varoluş meleklerin aracılığı ile, Bitiş yani İnsanlığın Sonu ise Şeytan´ın aracılığı ile olur. Biliyorum Oğlum, çok karanlık ve müphem konuşuyorum. Ancak bu kutsal olaylar (Ki bu ince ışığın verdiği) yani kutsal ışıktan alınan kutsal olaylar, bazen uzaktaki bir yıldızı görmeğe benzerler. Fakat bazı sözleri söylerken dikkatli olmamız gerek, olayları yazarken ve söylerken bazı kişiler tarafından sorumsuzca davranıldığı konusunda itham edilmemek için. Olaylar Tanrı´nın Kutsal Gücü´n den geliyor ve O´nun sonsuz iyilikseverliğinden. Kehanetleri yapacağım zaman, ruhsal bir ses aniden geliyor, kimsenin yardımı olmaksızın, suyun üzeri sisleniyor ve ışığı olmayan bir alev görünüyor, aynen aynadaki gibi ve sisler arasından geleceğin olaylarını görüyorum. Oğlum benim, şu an içinde yaşadığımız dönem için kutsal bir sözcük kullanmak istemiyorum. Bugün Kahin diye tanımlanan kimse aslında sadece geçmişi düşünen kimsedir.

Oğlum benim, gerçek Kahin gelecekte olabilecek olan şeyleri, bugünkü olaylarla bağlantısı olmadan düşünebilen kişidir yani içinde bulunduğu durumdan etkilenmez, olay gerçekleşdiği zaman Kahin kehanetin açıklığına istinaden İlahi ve maddesel olayları açıkça görebilir. Ancak bazı kehanetler gerçekleşmez çünkü kehanet çok uzun bir geleceğe bağlıdır. Tanrı´nın gizlilikleri İnsanlar için kolay anlaşılamaz. Olayların gerçekleşmesi bazen çok uzun bir zaman ister ve bu zaman İnsanın algılamasından çok ötededir. Bazen gelecekteki olaylar ancak kehanet bilgilerini anlayanlar tarafından kehanet edilmiş olarak tanımlanırlar, ki bu onların hür iradeli bilgilerinin özüdür. Bu, ne bir bilim aracılığı ile öğrenilebilir, ne de şimdiki zamanda olanların anlaşılmasıyla anlaşılır. Çoğunluklar yaşanan zamanın en yakınındaki olayları ancak bilebilirler. Çünkü gelecekteki olaylar geçmişle beraber bir sonsuzun bağlantısıdır ama bu görünmez bağlantı yıldızların hareketlerinde görülebilir. Bunların nedenleri, göğün hareketine bağlıdır.

Oğlum, söylev vermiyorum ama senin beni iyi anlaman gerekiyor. Senin gelişmiş zekanın dahi tanımlamalarımı anlayamaması, gelecekte olacak olayları da makul olarak anlamana engel olur. Oysa, öğrenilecek olanlar ruhun entellektüel yaradılışındadır. Aslında gelecekteki olaylar ne aşırı gizli, ne de saklıdır. Gelecekteki olayların bir bütün olarak öğrenilmesi, "kutsal bir düşünce tarzı" olmadan mümkün olamaz. Çünkü tüm kehanet düşüncesinin kaynağı aktif olarak Yaratıcı Tanrı´dan gelir. Ruh, alıcı yani özümleyicidir, doğal olarak gezegenler arası ışınları algılar ve etkileri alır. Üç olay yani "Kutsal düşünce ve hazırlık-Tanrı´nın verdikleri-Gezegensel algılamalar"sonucunda gelecek görülebilir ve bunlar biribirinden hiç farklı değildir. Burası zordur, madem ki bir şeyin olması veya olmaması insanın hür iradesiyle zekası tarafından gerçekleştirildiğine göre, karanlıkta kalan okült olayları sadece ses veya maji aracılığıyla görebilir. Bu ateş ya da alev aracılığı ile gereken yardım Limbo´dan çıkar (Henüz doğmamış olanlarla, vaftiz olduktan sonra ölen çocukların ruhlarının bulunduğu yer), bu şekilde gelecekte olacak olan olayların hangi yönde gerçekleşeceğini öğrenmek mümkündür.

Bu nedenle Oğlum, sana yalvarıyorum. Hiçbir zaman dünyasal mantığını kullanarak bedenini kurutan hayallere ve egoizmaya kapılma, bunlar ruhu kayba ve ölüme gönderirler. Gelecekteki olaylar bizlere kutsal yazılar ve Tanrısal vahiyler aracılığı ile bize zaten aktarılmıştır ama nedense Astrolojik öğeler bunun dışındadır. Astroloji aracılığı ile uzun hesaplar yapar ve Tanrısal vahiylerle bugünkü kehanetlerimi yazdım. Her ne kadar bu büyülü felsefe açıkça yasaklanmamış dahi olsa, ben çoğu yerde saçma gibi gözüken gizli şeyleri çok açıkça ortaya koymaktan kaçındım. Bunlar asırlarca saklı kalmıştı ama sonradan elime geçti. Bu bilginin kullanımı konusunda önceleri şüphem vardı ve hatta bir kısmını Volkan´ın ateşine verdim. Ateşin gücü ve alevler bunları yakarken bir alev havada dansederken garip bir ışık yansıyordu. Normal bir alevden çok daha üstün şimşek gibi havada çakarcasına bulunduğum yeri ışıkla örüyordu. Sonunda karar verdim, gelecekte bu büyülü kitaplardan istifade etmeyecektim, ayın, güneşin ve yer altındaki metallerin gerçekleştireceği total değişimi görmemek için bunları kül haline getirdim.
 

 

Bu nedenle Oğlum, bilgiler yetersiz dahi olsa doğal olan karanlık ve mavi ışığın yardımıyla gelecek hakkında kehanetlerde bulunmak mümkündür. İlle de bir kehanet ruhunun ve kahin yeteneğinin şart olduğunu söylemek istemiyorum zira ben gökyüzünün ruhundan çok uzağım. Uzaklığım kadar da ayaklarım yeryüzüne o kadar bağlıdır. Ben de bir günahkarım ama yanlış yapmadım ve yalancı değilim. Bu gezegende yaşayan ve kötülüklerin altında ezilen insanlardan farklı değilim ama geceler boyu çalışarak, vahiyler ve uzun hesaplar sonucunda Kehanet Kitabı´nı oluşturdum. Her Kehanet Kitabı, yüzer dörtlükten oluşmaktadır, kapalı ve gizemli ifadelerle örtülmüş ve astronomik bilgilerle örülmüştür. Günümüzden, 3797 yılına kadar olan devri kapsamaktadır. Bazılarının kehanetlerimin tarihleri konusunda kafa sallayabilirler ama tümü Ay´ın hükümranlığı sırasında gerçekleşecek ve İnsanlık tarafından zeka yoluyla anlaşılacaktır.

Sen dahi Oğlum, İnsanlığın hedefi olan zamana kadar yaşasan bile, göreceksin ki bilgiyle, çalışmayla gökte geleceği görmen mümkündür. Eğer Ulu Tanrı, sonsuzu tanıyan tek varlık ise, kehanet O´ndan kaynaklanmaktadır, bunu içtenlikle söylüyorum. O´nun yüce, sonsuz ve anlaşılmaz iyiliği sonucunda uzun bir vahiy gelmiş ve bize geleceği anlatmak istemiştir. Bu Tanrısal açıklamaya teşekkür ederek, iki temel unsuru bilmeliyiz. Vahiy zekadır, gelecek görülebilir, zekayı etkileyen, doğaüstü bir ışıkla aydınlatan ilham birincisidir. Diğeri ise, geleceği öğrenen kişinin, Yıldızlar Doktrini ile kehanet yaptığıdır.

Peygamberler vahiy yoluyla herşeyi açıklayabilirler. Tanrısal Ruh, onlara doğal bir seçim sonucunda bir armağan vermiştir, peygamber bilir ki kehanette bulunduğu şey doğru ve gerçektir. Kaynağı gökteki Tanrı´dır. Vahiy bir alev. bir ışık gibidir ama hiç azalmaz. Astrologlar da, yıldızların ve gezegenlerin doğal ışınlarının bilgisinden o kadar emindirler ki, vahiylerden de yararlanarak en derin uçurumları dahi keşfedebilirler. Ama Oğlum, burada durmalıyım. Daha çok ileri giderek, bu konuya fazla girmek istemiyorum, ruhunun kapasitesini denemek amacında değilim. Daha yazarsam büyük kayıplar olabilir.

Şunu söyleyebilirim ki, gelecek olan Son´dan önce dünya bir çok defa tufanlarla karşılaşacaktır. Yeryüzündeki her kıta sular altında kalacaktır, bu tufanlar o kadar uzun sürecek ki, denizlerde ve yüksek dağlarda yaşayanların dışındaki herkes ölecektir. Ama tufanlardan önce birçok yerde yağmurlar az ve kısıtlı olacaktır. Gökten yoğun biçimde yanık ve ateşli taşlar düşecek ve bu olay çok ani olacaktır. Son kıyametten önce, Mars Gezegeni evresini bitirirken bu olaylar başlayacaktır. Gezegenlerin bakire yıldız kümesinde toplandıklarında ve diğerlerinin Yengeç Burcu´nda olduklarında, daha uzun yıllar sonra. Şu anda bizi Yüce Tanrı´nın doğrultusunda Ay yönetiyor, bu dönemin ardından Güneş evresi gelecek, daha sonra da Satürn. İşte Satürn evresinin hakimiyeti dünyasal devrimin yaklaştığı zaman olacaktır. Şu an için şunu yazabilirim ki, 477 yıl, 3 ay ve 11 gün sonra hastalıklar, kıtlıklar, savaşlar, tufanlar nedeniyle başlangıçta ve sonda toplum çok az olacaktır. Yeryüzünde insan çok azalacaktır ve onlar da kalan toprakları işleyecek kadar çok olamayacaklar ve toprak kendi halinde kalacaktır. Göksel hareketlerde bizler henüz Yedinci Binlik´teyiz, Sekizinci´ye yaklaşırken yani Sekizinci Çember yaklaşırken Satürn gökte gözükecektir. O zaman gök yine harekete başlayacak ve Yüce Tanrı devrini tamamlamak üzere gelecektir.

Spiral hareketler, yeryüzünü stabil ve normal tutabilecek güçtedirler ama bu değişecek ve yeryüzü sonsuza kadar aynı eğimde kalmayacaktır. Yaratıcı Tanrı gönderdiği ateş ve alev haberciliğiyle bizim irademizle ve hatta gözlerimizle görecek kadar bilgi gönderir, buna geleceğin yorumu da dahildir. Amaç gören kişinin diğerlerine gördüklerini aktarmasıdır. Kehanetlerimin görünür ve anlaşılır halleri vardır ama bazıları hayal olabilir. Akıl açıktır madem ki herşey Tanrısal Nefs aracılığı ile görülebilir, buna geleceğin ruhu da dahildir. Gün boyunca yaptığım astronomik hesapların gösterdiği gerçekler, gelecekle ilgili kutsal kehanetlerle homojen olarak kaynaşmıştır ama unutma astronomik hesaplar serbest iradeden kaynaklanırlar. Şimdi dinle Oğlum, gezegenlerin yörüngelerindeki hesaplarımla, bana vahyedilenlerin açıklamaları uyum içindedir. Ölümün kılıcı bize korkunç savaşlar ve hastalıklarla yaklaşmaktadır. Öyle savaşlar olacaktır ki, son üç nesilde görülenler hiçtir, korkunç bir kıtlık yeryüzünü dehşetle vuracaktır. Yıldızların bağlantılarının gösterdiği gibi böyle olacaktır. Çünkü gerçekten denildi ki, onların haksızlıklarını, günahlarını demir bir sopa ile ve kırbaçla cezalandıracağım.

Tanrı´nın lütfu asla kaybolmayacaktır Oğlum, büyük tufanlar gerçekleşene kadar. O korkunç tufanlar sırasında Tanrı diyecektir ki, onlara acımayacağım. Kehanetlerimde bunların olacağı zamanları ve yerleri hatta başlangıç ve bitiş zamanlarını açıkça bildirdim. Bazı insanlar bunları görüp anlayacaklar. Olaylar kesinlikle gerçeleşecektir, o zaman sağ kalanlar daha sonra gerçekleşecek olanları çok daha açık olarak öğrenecekler. Ancak cehaletin ortadan kalkacağı dönemler geldiğinde olaylar daha açık olacaktır. Oğlum, burada bitiriyorum, baban Michel Nostradamus´dan bu armağanı kabul et, baban mevcut dörtlüklerinin içindeki kapalı kehanetlerimin her birini anlamanı ümit etmekte.

Tanrı´nın mutluluk, iyi bir verimlilik, uzun bir yaşam vermesini diliyorum senin için ve dua ediyorum.

Baban Michel de Nostradamus
 

Kehanet Koleksiyoncusu Ted Daniels

Binyılcılık (Millenium) Ateşi

Harvard Üniversitesi´nde folklörik bilimler eğitimi aldıtan sonra yazarlığa başlayan Ted Daniels bir dönem psikiyatrik çalışmalar yaptı Pennsylvania Üniversitesi, Annenberg İletişim Enstitüsü´nde master yaptıktan sonra 600 sayfalık "Binyılcılık-Millennialism" adlı kitabını yazdı. Daniles günümüzün en fütürologlarından ve Millenium uzmanlarından birisi olarak kabul ediliyor, konferansları ilgiyle izleniyor, söylevleri gazetelere haber oluyor. Bu yazı hem Daniels´i hem de Binyılcılığı tanıtıyor...

Ted Daniels aylık bir yayın organı olan "Millennial Prophecy Report" un kurucusu ve yayıncısı ve sürekli olarak çok yakın gelecekte 1.100´den fazla inancın ve politik görüşün oluşacağını ve bunun da dünyanın sonunu getireceğini yazıyor ve söylüyor. Bazen dramatik tablolar çiziyor, bazen de trajik haberler veriyor, karizmatik liderlerin ve onların çevresinde oluşan izleyicilerin artışına dikkat çekiyor ve 2000 yılı yaklaşırken saatin son vuruşlarını yaptığını belirtiyor. Dünya çapındaki Daniel kroniklerine (Zaman ve olay tarihçelerine) bakılırsa, kendilerini "Gerçek İnananlar" olarak tanıtan gruplar hızla artıyorlar, bunların çoğu "Kıyametçi". Daniels´e göre bunlar, kıyameti evrensel bir şeytanı temizlemek ve iyiliğin yeniden doğması olarak tanımlıyorlar hatta kendilerini gerçek inananlar olarak gördüklerinden sadece kendilerinin kurtulacaklarını sanıyorlar. Daniels şu aralarda, bir kitap yazıyor; kitabın konusu bin yıllık kehanetle ilgili ve bu konuda Millenium Gözleme Enstitüsü´nün Philadelphia´daki bürosunda bir konferans verdi. Acaba nedir bu Millennial Prophecy Report yani Binyılcı Kehanet Raporu?

Dünyanın değil, düzenin sonu..

Daniels şöyle diyor; "1986 ve 87´lerde Millennium sözcüğü birçok insan için dünyanın sonu anlamına geliyordu, bu yaklaşım bilinçli olmasa da raslantısaldı. Bana göre evin temizlenmesi iyi bir fikirdi ve insanlar gelerek bunun nasıl olacağını soruyorlardı. Oysa kesinlikle hiçbir şey bilmiyordum ancak yıllar sonra herşeyi öğrendim. Kendime öğrettim ve sonra itimat ettim." Göründüğü kadarıyla bu konuyla ilgilenmek Millenium kavramını ortaya çıkardı. Diğer eğilimler bununla doğru orantılıydı, kesin bir tarihte buluşmamak kaydıyla. Toplumun ilgi alevi özellikle Millenium´un dünyanın sonu olduğu tanımlanmasından sonra ortaya çıktı. Daniels bu bağlamda ateşleyici iki etkiden söz ediyor. Birincisi temel olarak bir cennete dönüş mesajının söylenmesi veya gelmekte olan bir dünya cennetinden söz edilmesi, ikincisi ise çok hızla değişen ve yerine oturamayan sosyal koşullar. Toplum toleranslı değil, yaşamın çeşitli alanlarında esnekliğin olabileceği önceden varsayılamıyor, sosyal, politik ve özellikle de ekonomik yapılaşmalar katlanarak değişiyor, ardından da bir kurtuluş avcılığına yöneliniyor. Her ikisi de en azından bazı kitlelerin yeni bir dünya düzenini düşünmeleri için yeterli olabiliyor ve böylece de dünyanın sonu yerine düzenin değişmesi sloganı öncelik alıyor.

ABD´nin "Kurtarıcı" kimliği

Bütün bu etkiler günümüzde çok güçlü (Özellikle de ABD´de), kaçınılmaz olarak toplum bir İkinci Geliş´in (İsa´nın), temizlenmenin ve dünyanın fitilini ateşleyecek olayların çeşitli türlerini kurguluyor. Amerika daima kendine yönelik bir toplumdur ve kurtarıcı kimliğindedir. İnsanoğlunun umutları için parlayan bir fener olma mitosu ve İkinci Geliş için uygun bir yerdir ve sonuç olarak bir bolluk döneminin geleceği inancı oluşmuştur. 80´li yıllarda "Yeni Dünya Düzeni" George Bush tarafından söylenmiş ama sonuçta içi boş generaller ve her sözcüğe saldıran totaliter bir zihniyet oluşmuştur. Doğal olarak politik eğilimlerin etkilenmesi, Binyılcılığı güçlendirmiştir. Reagan ve Herbert Hoover 90´larda yeşeren kıyamet tohumlarını ektiler. F.D. Roosevelt ise tarlayı hazırlamıştı. Daniels geri dönüldüğünde, Roosevelt´in tepede yer alacağını ve uyguladığı sistemin tarihimizle uyum sağlamadığını belirterek, büyük acıların çekildiği depresyonlara neden olduktan sonra "Kurtarıcı" rolünü oynadığına dikkat çekiyor. Reagan ve Hoover´ın dereceye giremediklerini sadece geçmişin düzenini korumaya çalıştıklarını düşünüyor.

Politikacıların "Kurtarıcı" olamayacağı

Göründüğü kadarıyla Millenium´u anlamak sağcı görüşün bir tehdidi gibi ama hepsi bu değil tabii ki. Hitler ve Stalin´de toplumları için birer kurtarıcıydılar veya en azından son yıllarına kadar öyleydiler ve bu Millenium´un çekirdeğiydi. Burada karanlık paranoid fantaziler yoktu, herşey doğaldı ve yerindeydi. Burası ilginçtir; Mehdi yani İsa Düşmanı Hoover ve Reagan gibi sağcı görüşün bir prototipi olarak karakterize edilerek acımasız bir bir kıyamet senaryosunun oyuncusu haline getirildi. Temel esas düaliteydi ve ortada bir dram yoktu, karşıtı olması gereken karakter ise İnsanlık masalında yoktu. İsa´nın çabası yetmemişti ama ikinci kez gelmesi için de Mehdi yani İsa Düşmanı gerekiyordu. Bazı Binyılcılar kendilerini böyle görüyorlar ve kıyametin mantığındaki gerekliliği öncekinden daha az kötü bir dünyanın oluşumu çizgisinde belirliyorlar. Günahlar erdeme dönüşürken, aceleyle son temizlik bekleniyor. Dünyanın kaderi üzerinde büyük söz sahibi olan ülkenin yani ABD´nin şu anki başkanı ise çok meşgul ve sadece alacağı oyların peşinde, bir kurtuluşu düşlüyor ama bu düş bir sağlık sigortasına benziyor, onu kabaca sağ çizginin dışında görebiliriz. O da Carter´la aynı çizgide, kendisini moralman yeterli görmüştü, Clinton ise biraz daha cesur ve kaba. Kitleler onu cinayetlerden, uyuşturucudan sorumlu tutuyorlar, hiçbir dediğine inanmıyorlar ve Yeni Dünya Düzeni hakkında konuşma haklarının artması gerektiğini buna bağlıyorlar. Tabii ki bazı insanlar aynı şeylerin daha önce de yaşandığını ama zararın fazla olmadığını da düşünüyorlar.

Toplu intiharlara neden olan hastalıklı liderler Kitle halinde intihar eden Binyılcılar kıyamet tiplemesi olarak tanımlanabilir mi? Daniels buna hem evet, hem de hayır diyor. Onlar gerçekleri önceden bildiklerine, ilahi bir aracı olduklarına ve çabuk bir kurtuluş için kendilerinin öncelikle olduğuna inandılar, inanmayanlara gizli bir ceza verdiklerini düşünürken kurtuluşun reddedildiğini fakat sıkıştıklarını sandılar. Daniels onların stilinin kendilerini yok etmek olduğu söylüyor ama intihara hayır diyor ve en üst düzeydeki garipliğin ise liderleri tarafından öldürülmek olduğunu söylüyor. Bu ani bir kurtuluş çabasıdır ama cevap hayırdır, diyor. Birçok grup kurtarılmanın çeşitli türlerine inanıyor ama asla bu tür bir vahşete sapmıyor. Bu durum dört faktörü ortaya çıkarıyor; birincisi inanç hakkında konuşulabilir, ikincisi gruptaki güçlü ve karizmatik liderin kişiliği, herşey onun bilgeliğine ve kararlarına bağlı kalıyor. Üçüncüsü dış etkenlerin gücü; polis soruşturmaları, sosyal kabuller gibi ve sonuncusu ise olayın liderin yaşamına bağlı olması veya şiddet olaylarında görüldüğü gibi liderin ölüme yakın olması halinde ortaya çıkan sonuç. Böyle bir durum Fransa´da Güneş Tapınağı olayında ve Japonya´daki Aum Shinri Kyo Hareketi´nde yaşandı. Grubun lideri Shoko Asahara müridlerini sağlığının iyi olduğuna inandırmıştı, ölürse ancak ABD askerleri tarafından öldürülmüş olabilirdi. Sağlığı gerçekten iyiydi ama ölmlek istedi. Güneş Tapınağı´nın lideri Joseph DiMambro (Luc Jouret), kanserden ölürken tüm müridlerinin yok olmasını istedi. Anladı ki, sosyal değişimler otoritesini sarsıyordu ve tümü polis izlemesi altındaydılar.

Fanatizmin ötesinde, delilikten beter...

Daniels en iyi örneğin Waco´daki Branch Davidianlar olduğunu söylüyor. Müridleri Koresh´in yaraları yüzünden öleceğini ummuşlardı ama o yetkililerle silahlı bir çatışmaya girdi. Umudlarını yitirince toptan ölmeye karar verdiler çünkü yasalar onları cezalandıracaktı. Ve sonunda cesetleri dünya tv´lerinin önünde FBI tarafından taşındı. Veda mesajlarında dünyayı lanetlediler ve bu eylem bir anlamda kıyamet demekti. Seçilmiş bir toplum olduklarına inanarak öldüler, bu açıklanabilir bir durumdu ve Daniels´e göre soykırımın tesadüfi bir sonucuydu. Aynı şey Jonestown´da yaşandı, Jim Jones´un fiziksel sağlığı çok kötüydü, ruhsal sağlığı ise çökmek üzereydi. Sonuçta yüzlerce insan inandıklarının ne olduğunu anlayamadan öldüler. Daniels bunları kıyamet fanatiği olarak tanımlamaktan hoşlanmıyor. Fanatizm kesin ve tartışmasız bir nedene bağlıdır, delilik gibidir, çok az insan bunların rahat olduklarını söyleyebilir, diyor. Daniels, hangileri tehlikelidir, dinsel gayretkeşler mi, çevreci kıyametçiler mi yoksa uzaylı işgalciler mi sorusuna cevap verirken düşünüyor. Daniels´e göre bunların arasında çok büyük farklar yok çünkü tümü Yeni Çağ kavramının içinde. Farklılıklar ilgi alanlarından kaynaklanıyor. Bazıları ötekilerinden daha yaratıcı ama çoğu birbirlerinin fikirlerinden yararlanıyorlar.

"Independence Day" saçmalığı

Daniels, psikolojik eğilimin önemli olduğunu ve Amerikan tarzı narsizmin yani kendini beğenmişliğin öncelik taşıdığını söylüyor. Yeterince güçlü olmayan, gelişmemiş düşünsel hareketler etkili olamıyorlar ama sonuç olarak yine de içinde bulunduğumuz narsist kültür yeterli ve geçerli. Böylece anlaşılıyor ki, nerede ve nasıl olursa olsun Binyılcılık yükseliyor ve sonra her kültür kendince bir sonuca varıyor. Bildiğimiz dünya tarihinde bu noktaya hiç gelinmedi, şu anda canlıyız ama Yaradılış´ın anlamı yaşamın sonunu geleceği demektir yani bir de Bitiş vardır. Hiç kimse Adem olamaz, en iyisi Omega Adam olmaktır (Omega Man Charlton Heston´un bir filmi, Heston bu filmde herkesin vampir olduğu bir dünyada kalan tek bir insanı oynuyordu). Kim tek başına kalmak ister ki? Yokoluş, bir değişim olarak tasarlanabilir. Heston´un filmi kıyametçiydi ama canlandırdığı karakter bugünkü totaliter tiplere benziyordu. Yeni bir düzenin askeriydi, geçmişin izlerini yok ediyordu. Yani sistem tersine dönüyordu, unutulmamalı ki yeni dünya düzeninde askeri güçlerin yerini benzer güçler alacaktır. Bu hoş birşey değil ve hiç de kurtuluşa benzemiyor. Birlik için tüm özgürlüklerimizin alınacağı demektir. Sağcı kıyametçi görüş kötülüğü değişimin göbeğine oturtuyor. Charlton Heston filmde bir karakterdi ve düzene karşıydı ve iç değişimi simgelerken aynı zamanda da kurtulan kişiydi, Bunlar kötü Binyılcı filmler,"Independence Day" de olduğu gibi... Ama "Independence Day" o kadar çok kişi tarafından seyredildi ki, neredeyse tüm Amerika´nın Binyılcı olduğu sonucuna varılabilirdi. Sanki herkes böyle bir sona doğru gidildiğinden emindi.

"Toplumun rahatı kaçarsa, kıyamet kopar.."

Daniels bu konuda şöyle diyor; "Birkaç yıl geriye gidip, Newsweek Dergisi´nin anketini hatırlayalım; ankete katılanların % 40´ı İncil´in her sözüne inanıyordu. Kıyamet bir İncilsel doktrindi ve sadece ABD´de 100 milyondan fazla insan buna inanıyordu. Şimdi unutmayalım ki, "Independence Day" sadece bir filmdi, insanlar eğlenmeye giderler, ve bunu isterler yani eğlenmeyi isterler. Bazıları için bu tuhaf bir merak ama eninde sonunda bir eğlenceden ibaret. "Independence Day"deki yeni dünya düzeni aynen eski dünya düzenine benziyor fakat Babil desenleri dikkat çekiyor. New York, LA, Philadelphia! gibi... Bunu bir pratik olarak kabul edebilirsiniz. Şimdi bunu işçi sınıfına yönelik bir kıyamet kehaneti olarak kabul edebilir miyiz? Siz hiç sosyal ve ekonomik açılardan seçkin bir grubun kıyamet çağrıları yaptığını duydunuz mu? Bu bir sosyal mesajdır ve toplumun kaybedenleri tarafından benimsenir. Birçok bolşevik bir tohumdu, Hitler´in ise ilk destekleyenleri güçlü ve iyi iş adamlarıydılar. Şimdi şekillendirin. Binyılcılar genelde toplumun ilişkiden yoksun kesimi tarafından destekleniyorlar ve gereksiz tekrarlar yapılıyor. Bunlar yanlış. Eğer toplum, rahatını yitirirse ve kayıplar başlarsa kıyameti koparır. Toplum şu anda çok şeyden mahrum ve şiddetle arzu ediyor. Bu durum aşikardır ve tüketim bir gün sona erecektir. Ve eğer gerçekten Tanrı´nın yargısına dayalı bir kıyamet varsa ya da olacaksa alacağımız en iyi tavır beklemek olacaktır.

Tanrı´nın öç almasını bekleyenlerin mutluluğu Kahinler daima kendi alışkanlıklarına veya eğilimlerine göre davranırlar, nadiren hata yaptıklarını kabul ederler ve geri çekilirler. Bunun yerine daha çok çaba harcayarak daha fazla taraftar edinmeye uğraşırlar. Bunun nedeni Tanrı´nın kesin bir tarih vermemiş olmasıdır. Kıyametin zamanlaması daima hesaplarımızı boşa çıkarır ve bizi yanıltır ama bu insan hatasıdır, kehanet olgusunun gereksizliğini veya başarısızlığını göstermez. Aksine dikkatle düşünürsek görürüz ki, kehanetlerde asla hata yoktur çünkü kehanetlerin gerçek özelliği geleceği öngörmek değil, uyarmaktır. "Eğer yemininizi tutmazsanız Tanrı gerekeni yapacaktır." tarzında bir cümle bir kehanetin amacıdır, yani insanlar pişman olmalı, diz çökerek af dilemelidirler, bu gerçekten de yararlı olabilir ve yöresel de olsa bazı insan toplulukları daha olumlu davranışlar içine girebilirler. Örneğin Yahova Tanıkları gibi davrananlar da var, bir köşede Tanrı´nın öç almasını bekliyorlar, birçok kez dünyanın sonunun geldiğini sandılar ama hiç başarılı olamadılar. Üstelik kendilerinin seçilmiş olduklarını ve kıyametten sonra yaşayacak olan tek grup sandıkları için tüm insanlıkla hem alay ettiler, hem de küçümsediler. Birçok kişi Yahovacılar´ın veya benzerlerinin verdikleri zararı göremiyor, geçenlerde kıyamet gününü saati saatine ilan ettiler, bundan etkilenenler oldu ama hangi yönde? Suç oranlarında artış görüldü. Ne demek istediğimi anlıyor musunuz? Düşünün ki bir felaket habercisi gelsin ekolojik ve genetik çöküntüleri neden göstererek bize kollektif bir pesimizmden gelen acıyı öğütlesin, üstelik de yaşanan kötülüklere haklı çıkmak uğruna pasif destek sağlayarak bunu yapsın; böyle bir şey hoşunuza gidiyor mu? Bu kadar katı olmak da istemiyorum çünkü pesimizm sadece bir düşünce biçimidir ve Millenium´da daima bir umut vardır. Zaten umutsuz ne yaparız ki? Değişim daima sorunludur ve bu onun öngörülemez doğasından kaynaklanır, acı verir veya yarar sağlar. Millenium kutuplaşan değişimlerin etkilerini nötrleştirmeye çalışıyor ama başarılı olabilir mi? Bunu bilemiyorum ama hatalı insanların yaptıkları şeyler de hatalıdır, bunu iyi biliyorum."

İnançlıların artması ve bölünmeleri büyük dert olacak

Ted Daniels 2000 veya 2001 yılı ötesinde ne yapacağını anlatırken dikkatli ve aynı zamanda da güvensiz görülüyor. Binyılcılığın fazla ileriye gidemeyeceğini çünkü zamanının bittiğini söylüyor ve ekliyor; "Gelecekteki olasılık Binyılcılığın kültürel bağlamda bir mit şeklinde başka bir alana taşınacağıdır. Ama böyle de olmayabilir, çok az insan belli tarihler veriyorlar; 2012, 2030 gibi... Sayılar görecelidir ve bilinçaltınızda yerleri vardır, bazılarını daha çok seversiniz. 2001 gibi popüler olanları da vardır. Seçim size ait. Sonuç olarak bilmeliyiz ki, Binyılcılık insanlığın değişim gereksinmelerinden doğmuştur, kıyamet de öyle. Doğanın neden olacağı yöresel felaketler yaşanabilir ve yaşanacaktır ama bizler kozmik bir kıyameti görecek kadar uzun yaşayabilecek canlılar değiliz. Kıyamet daha çok sosyal, ekonomik ve politik platformlarda yaşanacaktır. Çünkü buralardaki sıkıntılar, kozmik sıkıntılardan çok daha fazla ve çok daha ezicidir. İşte bunun zamanı kalmadı. Ama en kötüsü kimsenin ne yapılacağını bilmemesidir. Binyılcılar ve gittikçe çoğalan inançlılar başımıza büyük dertler açabilirler. Dikkatli olmamız gereken yer burasıdır, öteki konularda zaten birşey yapamayız. Ne gezegenin kutupsal dengesizliğini düzeltebiliriz, ne de üzerimize gelecek olan 5 km. çapındaki bir göktaşını durdurabiliriz. Yani çözümlerimiz bize yönelik olmalıdır. Kısacası önce haddimizi bilmeli ve temizliği evmizin içinde yapmalıyız..."

Shipton Ana'nın her dediği çıkıyor

Shipton Ana´nın tüm kehanetleri ve inanılmaz yaşamı

"Kehanet Yerine Gelecek"

"Kadınlar pantalon giyince; demirler suda yüzünce, insanlar suyun içinde yürüyüp, konuşunca; düşünceler havada uçunca; bu kehanetler yerine gelecek." Bu yazıda bir garip kadının sırrının aslında annesinden geldiğini hayretle okurken, kehanet sisteminin ardında bir başka, bir tuhaf, korkunç bir gücün bulunduğunu göreceksiniz. Gelecek görülebiliyor ama anlaşılamıyor, geleeceği görenler yaşamadıkları gerçekleri ve görüntüleri anlamıyorlar, anlamayınca da kendi çağlarındaki algı ve anlayış içersinde kalarak, öngörülerini iyice anlaşılmaz hale getiriyorlar. Bir düşünün, 1000 yıl sonrasını görsek acaba ne anlar, nasıl tarif eder veya tanımlardık... İngiltere Kralı 7. Henry´nin saltanat sürdüğü dönemde, 1486´da Yorkshire, Knaresborough´da yaşayan yetim Agatha Southeil adlı 16 yaşında bir kız vardı, tek başına sarp kayalıklarda dolaşır, kentteki Katolik cemaatinin yardımıyla karnını doyururdu. Bir gece, yıllar önce göç etmiş olan Mağribiler´in yaşadığı kulübenin yakınında uyumaya çalışıyordu. Kulübeden çıkan pelerinli ve şapkalı bir yabancı yanına geldi, genç kız adamın farkında değildi, görmeyen gözlerle karanlıklara bakıyor ve belki de günlerden beri süren açlığın acısından kurtulmaya çalışıyordu. Adam yanına gelip, burada ne yaptığını sorunca kendine geldi ve ağlamaya başladı. Yüzü belli olmayan pelerinli adam kolundan tutup kızı yerden kaldırdı, eli buz gibi soğuktu, karanlıkta görünen gözleri alev alevdi. Genç kız karşısındaki adamın yörede sık sık korkuyla sözü edilen Karanlıklar Prensi olduğunu düşünerek, dehşete düştü ve kaçmak istedi. Ama tam o anda Ay ışığı adamın yüzünü aydınlattı, karşısında çok yakışıklı bir genç bir delikanlı duruyordu. Yabancı gülümsedi; "Gözyaşlarını sil, artık talihin değişecek. Artık yoksulluk ve ümitsizlik çekmeyeceksin, ödülün zenginlik olacak, ağlama " dedi, sesi yumuşak, yankılı ve hipnotikti. Agatha içinin geçtiğini hissetti, uykusu gelmişti, garip adamın ne kadar yanında kaldığını bir daha hiç hatırlamadı. Gün doğarken uyandığında yanında kimse yoktu, olanların bir rüya olduğunu düşünürken yerde bir kese içine konulmuş altın ve bakır paralar buldu.

Engizisyonun Şefkatini Hangi Güç Sağladı?

Söylencelere göre, sonraki aylarda o garip delikanlı, Agatha´yı defalarca ziyaret etti, aklında hep onun gizemli tebessümü, uyuşturucu gözleri vardı, böylece kalbinde ilk kez aşk ateşi tutuştu, bir kadın olduğunu hissediyordu. Garip hayaller görüyordu, yıllar sonra yakınlarına şimşeklerin çaktığı bulutların içinde uçtuğundan, kasırgalardan, pencerelerinin güneş gibi parladığı dev bir şatodan, sayısız hizmetçinin koşuşturduğu dev ziyafet sofralarından söz etti. Karanlıklar Prensi onun hiç yaşlanmayacağını söyledi ama dünyadaki insanlar bunu farkedemeyeceklerdi, gerçekten de kaynaklarda gözlerinin her zaman garip bir şekilde parladığı, yüzünün solgunluğu ve yaşının hiç anlaşılamadığı yazıyor. Onu sevenler dahi Agatha´nın Şeytan´ın sevgilisi olduğundan emindiler. Zaman içersinde yakın çevresindekiler ondan korkmaya başladılar, nasıl yaşadığını anlayamıyorlardı, gerçekten de bir daha açlık, yoksulluk çekmedi, her zaman karnı doyuyor, ateşi yanıyordu. Soygun amacıyla gelen birkaç kişi, dehşet içinde bir daha dönmemek üzere kaçtılar, dipsiz karanlık bir çukura düştüklerini söylüyorlardı. Genç büyücünün ünü gittikçe yayılıyordu ve sonunda yetkililerin dikkatini çekti, hemen iki görevli Agatha´yı tutuklamak için yollandı, engizisyon tarafından sorguya çekilen ve tıbbi kontroldan geçirilen Agatha´nın hamile olduğu anlaşıldı. Agatha korkusuzdu, çocuğunun babasının ölümsüz ve sınırsız olduğunu, insanlığı elinde tuttuğunu ve kendisine ve çocuğuna kötülük etmek isteyenlerin kalplerine korku üfleyeceğini söyledi. Yargıçlar onu cahil, akılsız, duygusal yönden dengesiz ve kolay baştan çıkarılabilecek bir kız olarak düşünüyorlardı ve inanılmaz birşey oldu; mahkeme olayı bir isteri krizi olarak değerlendirerek Agatha´yı serbest bıraktı, bu bir şefkat gösterisiydi. İnsanların en küçük bir kuşkuda, çok kolay yakıldıkları ve acımasızca işkence edildikleri bir dönemde böylesine bir şefkat hiç görülmemişti.

Garip Bir Kız Çocuğu Doğuyor

Köylüler bu olaya müsamaha göstermek niyetinde değildiler, kıza zulmetmeye başladılar, onlara göre karar doğru değildi. Üzerine köpekleri saldılar, taşladılar, küfrettiler. Sonunda Agatha kaçarak, gizemli aşkıyla ilk kez tanıştığı Mağribiler´in kulübesine sığındı. 40 hafta sonra, Agatha Southeil´in güç yaşamı sona erdi, 1488´de çocuğunu doğururken yaşamını yitirdi, doğurduğu mağarayı çınlatan çığlıkları birden durduğunda yanındaki birkaç Mağribi kadını son nefesini verirken yüzündeki gülümsemeyi ve mutluluğu gördüler, Prens gelip Agatha´yı ebediyen almıştı. Daha 18 yaşındaydı. Agatha orada bir yere gömüldü ve doğan kız çocuğu saklandı fakat çocuk normal değildi, başı orantısızdı, gözleri şaşı ama bakışları yakıcıydı yanakları içeri çökük, ağzı dişlerini gösteren bir delik gibiydi, azı dişleri dışarı fırlak ve fildişi rengindeydi, kolları ve bacakları sanki vücuduna öylesine takılmış gibi uyumsuzdu. Bu garip çocuk fazla saklanamadı, köyün dini heyeti ona bir vasi bulunmasına karar verdi. Sonunda iyi bir kadın, bebeği aldı ve ona Ursula adını verdi. Ursula garip bir çocuktu, günde birkaç saat uyuyor sonra uyanıp saatlerce sabit bakışlarla bakıyordu. Geceleri evin perdeleri uçuşuyor, kapılar vuruyor ve pencere kepenkleri gıcırdıyordu, evin dışında sürekli yaban kedilerinin sesleri geliyordu. Bir gün eve dönen kadın, bebeğin beşiğini boş buldu, mobilyalar kırılmış, şöminenin ateşleri saçılmıştı. Kadın korku içindeydi, olanları komşularına anlattı, çocuğun yaşamından endişeliydiler, herkes kötü cinlerin bebeği kaçırdıklarını söylüyordu ama Ursula bacanın içindeydi, oraya nasıl girdiğini kimse açıklayamadı. Zaman içinde Ursula benzer olaylar içinde büyüdü, o dönemlerde bu tür olaylar yaşamın bir parçasıydı ve yadırganmıyor, doğal karşılanıyordu. Yüzüne bakılmaz bir genç kız olduğunda iyice korku uyandırıyordu, yanından hiç ayrılmayan ve nereden geldiği bilinmeyen koca gözlü dev bir köpek yüzünden kimse ona yaklaşamıyordu. Yaşadığı evden geceleri nabız sesine benzer bir ses geliyordu, görünmeyen eller analığının elini yüzünü tırmalıyor, bazen sırtında buz gibi bir elin temasını hissediyordu. Kadının korkusuna Ursula gülüyor ve; "Niçin korkuyorsun, burada sana ve bana zarar verecek birşey yok." diyordu. Yaşı gelince analığı Ursula´yı okula yollayarak, okuma ve yazma öğrenmesini izledi. Öğretmen çocuğun öğrenme hızına ve hayal gücüne şaşmıştı, onun çirkinliği ile alay eden çocukların hiçbirisi intikamından kurtulamadı. Elbiseleri tutuştu, başlarına nereden geldiği belli olmayan taşlar yağdı, geceleri korkunç kabuslar gördüler. Ebeveynler öfkeliydiler, Ursula´nın kötü olduğunu söylüyorlardı ve sonunda Ursula´nın okuldan uzaklaştırılmasına neden oldular.
 

O gün yattı ve ölümünü bekledi

Yıllar geçiyordu, artık Ursula genç bir kadındı, kehanet yeteneği sayesinde adı duyulurken, yanısıra da saygı görmeye başlanmıştı. Uzaklardan gelenler ona danışıyorlardı, Ursula´ya "Knaresborough´nun Bir Bileni" adı takıldı. Özellikle gizli aşk olaylarında ve sevgililerin geleceği konusunda geleceği kesinlikle biliyordu. 1512´de Ursula 24 yaşındayken, Toby Shipton adlı bir adamla evlendi, annesi Agatha´nın Karanlıklar Prensi ile tanışmasından bu yana 26 yıl geçmişti, tarihler Tony hakkında başka birşey yazmıyorlar. Bu sıralarda "Mother Shipton-Shipton Ana" adını aldığı sanılıyor, artık tüm eyalette tanınıyordu. Geleceği bilme yeteneğinin gücü onun gittikçe büyücü olarak ünlenmesine yol açtı. Yine o sıralarda, kehanet kronolojilerini yapmaya başladığı sanılıyor. Kralların, kraliçelerin ölümlerini ve İngiltere´nin geleceğini öngördü, savaşlardan ve tarihi olaylardan bahsetti, onun zamanında atlı arabalarla yolculuk yapılırdı, atsız giden arabaları, yelkensiz giden gemileri anlattı ve demirin suyun üstünde tahta gibi batmadan yüzeceğini söyledi. 17. Yüzyıl´ın en büyük felaketlerinden birisi olan Ekim 1666´daki Londra veba salgınını ve yangınını öngördü. Tarihçi Pepys´in 1666 yılı günlüğünde Shipton Ana´nın öngörüsü açıkça yazmaktadır. Kehanetlerini nasıl yaptığı bilinmiyor, Kardinal Wolsey´in ölümünden sonra, sessiz ve sakin bir yaşam sürdürdüğü sanılıyor, zaten kaynaklarda nedense Wolsey olayından sonra ayrıntılı bilgilere artık rastlanmıyor, sanki o andan sonra Shipton Ana´dan söz etmek yasaklanmış gibi... Shipton Ana, 1561 yılında Knaresborough´da Dropping Well yakınlarında öldü, öldüğünde tüm Britanya´da tanınan ve sayılan bir kahineydi. Ölümünün zamanını ve nasıl olacağını önceden söylemişti, bu nedenle yaşamı boyunca engizisyondan hiç korkmadı, meslekdaşlarının peşpeşe öldürüldükleri Orta Çağ´da Shipton Ana kendisine dokunamayacaklarını biliyordu. Öleceği günün sabahında yatağına yattı, uyudu ve bir daha uyanmadı. Kendi sözüyle üç yirmi ve bir onüç yıl yaşamıştı. Mezar taşına bir şair şöyle yazmıştı; "Burada yatıyor, o hiç yalan söylemedi, Hünerini daima gösterdi, Kehanetleri daima yaşayacak, Ve onun adı hiç unutulmayacak."
 

 

Shipton Ana'nın kehanetleri

Tepelerin arasında gururlu adam gezecek, Ne bir at, ne bir eşek yanında olmayacak, İnsanlar suyun altında yürüyecek, (Su altı araçları) Gezecekler, uyuyacaklar, konuşacaklar, Ve insan havada görülecek, Beyazda ve siyahta ve hatta yeşilde, (Apollo uzay araçları)

Bir büyük adam, gelecek ve gidecek, Kehanetin açıklanması için, Suda demir yüzecek, tahta kadar kolayca, (Gemiler) Altın derelerde ve taşlarda akacak, (Altına hücum) Henüz bilinmeyen topraklarda, (ABD)

Ve İngiltere bir yahudiyi kabul edecek, (Başbakan Disraeli) Bu garip bir düşünce ama gerçek, Yahudi bir zamanlar küçümsenirken, Hıristiyan olacak doğduğunda, Camların evi gelecek ve geçecek, İngiltere´de ama yazık çok yazık, Bu işleri bir savaş izleyecek, Orada Pagan ve Türk oturduğu zaman,

Bu ülkeler şiddetli bir çekişmede kitlenecek, Birbirlerinin yaşamlarını almaya çalışacaklar, Böylece kuzey güneye bölünecek, Kartal, aslanın ağzında, Vergi ve kan ve de zalim bir savaş, Girecek her mütevazi kapıdan,

Bir maymun eksik yılda ortaya çıkacak, (AIDS olabilir...) Tüm kadınlar korku içinde olacaklar, Ve Adem´ler tartışacaklar, Ve Roma inancı kökleşecek, Ve İngiltere oradan oraya dönecek,

Gök gürültüsü dünyayı sallayacak, Şimşekler ayrı ayrı gökleri yırtacak, Dünyayı su dolduracak ve ateş işini yapacak,

Hoş ve güneşli Fransa´da üç kez, Kan dansı oyununa öncü alacak, Halk özgür olmadan evvel, Üç zalim yöneticiyi o görecek, (Robespierre-Napolyon-Petain) Üç kez halkın kendisi yönetecek, (Fransa´da üç cumhuriyet) Üç kez halkın umutları yok olacak, Üç yönetici başarılıyken, Her baharda farklı hanedanlar, Şiddetli geçimsizlik olduğu zamanda, İngiltere ve Fransa bir olacaklar, (I. ve II. Dünya Savaşları)

Sular aktığında, orada mısırlar büyüyecek, Mısırlar büyürken, sular akacak, Evler vadilerin altında görünecek, Kar ve dolu onları örtecek, Beyaz siyah olacak ve griye dönecek, Ve hoş kadın üç kez evlenecek,

İngiliz zeytini sırası gelince bükülecek, Alman şarabıyla evlendiğinde, İnsan akıntıların altında yürüyecek, Onlar harika rüyalar görecekler O harika günler çok uzakta değil, (20. Yüzyıl) Kadın benimseyecek bir çılgınlığı, Erkek gibi giyenecek, pantalon giydiğinde, (Moda) Saçlarını keserek. bukle yaptığında, Onlar bacakları ayrılmış gezecekler, Kasları pirinçle kaplı, Büyücüler gibi şimdi süpürge sopasındalar, (Bisiklet)

Ve kükreyen canavarlar insanın üstündeyken, (Uçaklar) Yeşil mısırları yiyor görünürlerken, Ve insan kuşlar gibi uçtuğunda, Ve at ve saban uzaklaştırıldığında, (Tarım teknolojisi) Orada herkesin göreceği bir işaret olacak, Emin olun bu çok doğal olacak, Aşk ölecek ve evlilik sona erecek, (Beraber yaşamak) Ve uluslar azalacak, bebekler azalırken, (Kürtaj)

Ve kadınlar köpekleri ve kedileri okşayacaklar, (Pet salgını) Ve insan yaşayacak aynen domuzlar gibi, Ondokuz yüz ve yirmialtı, (1926-II. Büyük Savaş öncesi) Evleri saman ve sopalardan yapılmış, Büyük savaşlar planlanacak bunun için, Ateş ve kılıç ülkeleri silip süpürecek,

Resimler canlı gibi ve özgürce hareket ederken, (Sinema-Tv) Tekneler bir balık gibi denizin altında yüzecek, (Denizaltı) İnsanlar kuşlar gibi göklerde olacaklar, (Uçak-Roket)

(Bundan sonrası iki büyük savaşla veya gelecekle ilgili olabilir.) Dünyanın yarısı kanla ıslanacak ve ölecek, O, yüzyılın içersinde yaşadığı için, korkuyla titreyecek, Kaçacak dağlara ve mağaralara, Bataklığa ve ormana ve vahşi çamura, Fırtınalar ve okyanuslar kükreyecek, Büyük melek denizde ve kıyıda durduğunda, Ve o üfleyecek görkemli boynuzunu, Eski ülkeler ölecek, yenileri doğacak, Kızgın canavar göklerden geçecek, Altı kez, dünya ölmeden evvel, İnsanoğlu titreyecek ve korkacak, Altıncı Haberci. bu kehanet için geldiğince, )

Yedi gün ve yedi gece için, İnsan korkunç bir görüntüyü seyrediyor, İniş ve çıkışlar aklın ötesinde, Kıyıların ve onların ötesinde yakmak, Dağlar kükremeye başlayacak, Depremler düzlüğü kıyıya ayırıyor, Ve sel gibi sular içine saldırıyor, Karalarda tufan olacak, gürültüyle, İnsanoğlu çamur bataklığına gömülüyor, Ve onun arkadaşlarından hırıltılar,

O çıplak, dişleriyle savaşıyor ve öldürüyor, Ve sırlar yem gizli tepelerde, Ve korku içinde çirkin, yalan söylüyor, Çapulcular, hırsızlar ve casuslar öldürülüyor, İnsan terör içinde, kanlarla, Ve öldürüyor, ırza geçiyor, kanlar içinde yerde, İnsanın insan eliyle kanı dökülüyor, Birçok ülke lekelenecek ve acı çekecek,

Ve Ejderha´nın kuyruğu gittiğinde, İnsan unutuyor ve gülüyor ve taşıyor, Kendisine dönüyor, çok geç, çok geç, İnsan hak ettiği kaderi elde ediyor, Yüzünde maskeli tebessüm, onun sahte kibarlığı, Tanrılara hizmet ediyor, onların öfkesi içinde, Ve onlar Ejder´i geriye yolluyor, Gökte ışık, onun kuyruğu kırılıyor, Dünyanın üzerinde, dünyayı yırtıyor, Ve insan kaçacak, Kral, Lord ve köle,

Yavaş yavaş rotanın dışına çıkıyorlar, Fışkıran sular azalıyor, Ve insanlar ölecekler, susuzluktan evvel, Okyanuslar kıyılardan yükseliyor, Ve ülkeler çatırdıyor, yırtılıyor, yeniden, Ve bir uzak soğuk yerde, Bazı insanlar, oh, ne kadar az bir grup, Kendi sağlam yerlerini terk edecekler, Ve dünyada kısa bir süre, çok az sayıda, O kurtuluyor ve (okunamayan sözcük) İnsan ırkı yeniden başlıyor,

Fakat sadece toprakta değil, şimdiden orada, Fakat okyanus yatağında, sade, kuru ve çıplak, Dünyadakı bütün ruhlar ölmeyecek, Ejderhalar´ın kuyrukları temizlendiğinde, Dünyada her yerde batış olmayacak, Ama çamurların içinde, pis kokacaklar, Canavarların ve insanların çürüyen bedenleri, Bitkiler topraklarda kırılıp, bükülüyor,

Toprak denizden yeniden yükseldiğinde, Kuru ve temiz olacak, yumuşak ve özgür, İnsanoğlu kirli, pis ve orada, İnsanın kaynağı, yeni soy, Ve orada her korku yaşanacak, Ejderler´in kuyruğu yıllar boyunca, Fakat zaman belleği siliyor, Tuhaf diye düşündürüyor fakat o olacak,

Ve ırktan önce, yenileme olacak, Gümüş bir yılan ortaya çıkıyor, Bilinmeyen birşey gibi, insandan kusuluyor, Toprakla karışıyor ve büyüyor, Sıcaklığı soğuk ve bunlar insan eseri, Geleceğin insanının düşünceleri aydınlık,

İçteki karışıklara ve onlara nasıl olduğunu gösteriyor, Yaşayacak ve sevecek ve böyle süslenecek, Çocuklar ikinci bir görüş içinde, Doğal olan şeyi yapabilecekler, Zerafet gelişiyor, alçakgönüllü olacaklar, Altın Çağ yeniden başlıyor,

Ejderhalar´ın kuyruğu bir işaret, İnsanoğlunun düşüşü ve yükselişi için, Kehanet gerçekleşmeden evvel, Yakacağım ortada, bir yerde, Bedenim şarkı söylüyor, ruhum özgür, Düşüneceksin benim küfrettiğimi, Sen hatalısın, bütün bunlar bana geldi, Bu kehanette yerine gelecek.

Bu kehanetler ayrı bir rulo ikinci kavanozda bulundu;

Bilirim, giderim, bilirim, özgürüm, Bilirim bu gelecek ve olacak, Gizlenmişler, olmaları için, Sonraki soylar için, Sütçü hizmetçi, boneli kiz, İteleyecek bu sesi, geçip gidecek, Ve beş nesilde o üreyecek, Bir erkek çocuktan önce okumayı öğrenmeyecek,

Bunlar yıldan yıla sıkılaşacak, Demir canavar korkuyla titretinceye kadar, Parşömenleri yiyecekler, sözleri, tüyleri, mürekkepleri, Ve insanlığa düşünme zamanı verilecek, Ve sadece bu zaman geldiğinde, İnsanlık bu kehaneti okuyacak, Ama birinin kötü, ötekinin tatlı sözleri, Bunun için beyhude yakmayacağım.

Üçüncü kavanozdaki kehanetler (Bu bölümün tamamı 20, Yüzyıl´la ilgili olarak düşünülmektedir.)

İşaretler olacak ve tümü okunacak, İnsanlar iğrenç işler yaptıklarında, İnsan yıkacak hassas ve nazik ruhları, Onları ve kadınlarını aldıklarında, Pis cinayet ve vahşi bir iş, İnsanlık sadece hırs ve açgözlülüğü düşündüğünde, Ve insan yürüyecek, uyurken, Ve çelik insanların kuyruğu bunu yapacak, Ve çelik arabalar ve taşıyıcılar da, Krallar sözlerinden dönecekler, Ve konuşacaklar, sadece konuşmak için, Milletlerin planı korkunç savaş, Böylesi daha evvel hiç görülmedi, Vergiler artıyor ve yaşamlar düşüyor, Ve uluslar ebediyen kaşlarını çatıyorlar,

Henüz büyük işaret görülmedi, Sonraki yüzyıl yaklaşmadığında, Üç uyuyan dağın nefesi hızlanıyor, Ve çamur içine gömülü ve buza ve ölüme, Ve depremler kentleri ve kentleri yutuyor, Henüz benim bilmediğim topraklarda, Ve bir Hıristiyan, iki Hıristiyanla savaşıyor, Ve uluslar iç çekiyorlar, yapacak birşey yok, Ve sarı adamlar büyük güç alıyorlar, Yalanlarla dolu büyük bir tahammül, Büyük tiranlar bunu yapamayacak, Onlar dünyayı ikiye bölemiyecek,

Ama onların yaptıkları kötülüğü doğuracak, Bir titreme, çok ölü bırakıyor, Ve bilim bir çare bulamıyor, Bu cüzamdan çok daha kötü, (Yine AIDS olabilir.) Oh, herkesin görmesi için işaretler, Bu gerçek kehanetin gerçeği.