BİGE NİRUN

Anormallik ve normal aynı şeydir

Anormallik ve normal aynı şeydir

Parapsikoloji “Normal olmayan olayları araştırmak” gibi bir misyona sahiptir.

Beynimizce normal sınırlarına oturttuğumuz formatlara uymayan her türlü kavramı anlamak, bir anlam kazandırabilmek için harcanan emektir. Cevaplanamayan ama var olduğu su götürmez gerçekleri cevaplamak için saatlerini veya günlerini bozuk para gibi harcayan ve çoğu zaman çok da açıklanamamasıyla sonuçlanan yorucu işler sonucunda bir de ağır eleştirilere maruz kalan bu emektarlar, bu işi gösteriş ve sadece maddi kazanç sağlamak için yapan diğer şahıslarla aynı kefeye konur ve bol bol topa tutulur. Kimse “niye” ve “nasıl”'ını sormaz.
 
Tarih boyunca sayısız düşünür, bilim adamı, sanatçı, bir çok savaş ve barış liderleri toplumun dışına çıktıkları için dönemleri boyunca eleştirilmiş, dışlanmış hatta idam edilmişlerdir. O anki normal formlarında yaşayan topluma aykırı davranışları oldukları için yalnız yaşamaya mahkum edilmişlerdir. Kimileri de kendi istekleri ile küsmüşler, kabuklarına çekilmişlerdir. Toplumun kullanmaya cesaret edemediği cümleleri kullanarak perspektifi değiştirmeye veya geliştirmeye çalıştıkları için kışkırtıcı olarak adlandırılmışlardır. Oysa yaptıkları sadece derin ya da çoklu düşünmektir. Yanlış veya doğrudan çok ne kadar derin ve faydalı olduğunun önemli olduğu bir düşünce yapısını elbette ki herkesin anlaması çok zor. Sonuçta bugün saygıyla okuduğumuz, bazen takip ettiğimiz, “o demiş ki”, “bu demiş ki” diye andığımız tüm “o” ve “bu”'lar zamanında anormal olarak adlandırılmışlardır. Mozart, Napolyon, Einstein, Da Vinci, Beethoven, Rodin, Newton ve diğer bir sürü iz bırakanların hayatlarını okuduğumuz zaman sınır ötesini zorlayan kişilikleri oldukları açıkça görülüyor. Bugüne geldiğimizde bütün bu anormallerin bıraktıkları miraslar kabul görüyor, bize fayda sağlıyor, hayatımıza anlam kazandırıyor. Anneler çocuklarının “IQ” ve yeni moda “EQ”'larını sayısız defa ölçtürüyor ki böyle bir anormallik izine rastlayabilsin ve yeni Mozart'lar, Pisagor'lar  olsun.
 
Anormal olmanın zor olsa da yaşam matematiğinde gerekli ve faydalı olduğu kesin. Bugün normal kabul ettiğimiz her şeyi olduğu gibi kabul etseydik gelişmeyen bir toplum olurduk. Toplum filan da olmazdık ya…neyse. Yenilikler ve sınır ötesi düşünebilme kabiliyeti ile var olduk ve gelişiyoruz. Ya da böyle düşünebilenler sayesinde varız. Bugün paranormal (Gerçeküstü)  kavramlarda hipnoz, hayaletler, ölümsüzlük, görünmezlik, zamanda yolculuk, duyu ötesi algılar ve alışagelmişin ötesinde bir çok diğer olaylar araştırılıyor. Bu konular ile ilgili hatırı sayılır üniversitelerde eğitim branşları var, kürsü sahibi insanlar bu üniversitelerde eğitim veriyor, konferans düzenliyor, yeni olasılıkları hesaplıyor, insanoğlunun sınırlarını zorluyor ki daha da gelişme ihtimalimiz olsun. Moleküllerimize ayrılarak seyahat edebilme ihtimalimiz bizim için şu an ne kadar fantezi, ne kadar absürt gözükse de gelecek nesiller için sıradan, günlük yaşamın bir parçası olabilir. Bunu 250 yıl önce yaşayan bir insanın uçmak hakkında ne düşünebileceğini hayal ederek çok rahat test edebiliriz.
 
Parapsikoloji'ye “boş” işler derken oturup iki kere düşünmek lazım. Olasılık hesapları yapmadan olanı kabul etmek gelişim değildir. İnsan beyni öğrenmeye kapıları sonsuz açık olan muhteşem bir organ. Hayal gücü ve bilgide bu organın en önemli silahlarından biri. İkisi birleştiği anda  bugün hayal edemediğimiz, geleceğin gerçeği oluyor. Hayal edemediğimiz dedim çünkü gelecekte nelerin gerçek olabileceğini hayal etmek mümkün değil. Hiçbir zaman da bilemeyeceğiz. Bilmemiz de gerekli değil bence… hayal ettiğimiz ve insanoğlu için hiçbir şeyin mucize olamayacağını idrak edebildiğimiz anda bilinmeyeni bilinene dönüştürebiliyoruz. Yine de bazı bilinmeyenleri de hiç bilemeyeceğiz. Belki sistem onu gerektirdiği için, belki de kapasitemiz yetmeyeceği için. Sebep ne olursa olsun parapsikoloji bu noktada çok yardımcı oluyor.
İnsanoğlunun öğrenme duygusunu nasıl engelleyebiliriz ki?  Bu tarz araştırmaları,  mısır piramitlerini uzaylılar inşa etti-dünyanın sonu 2027 yılı Saat 15.30'da-loch ness canavarı tatilde-hayaletler Dolmabahçe'de çay içiyor gibi reyting haberleri ile karıştırmak veya aynı kefeye koymak, salı pazarından Gucci marka ayakkabı almaya benziyor. Neyi nasıl nerede araştıracağımızı bilmeden yorum yapmak hele hele aydın kısmına hiç yakışmıyor.   
 
Bazı insanlar araştırmak, öğrenmek, bilmek ister. Bu kadar basit. Yoksa normal ve anormal arasında pekte fark yok. Araştıran, gerçekten araştıran bilir. Bilmeyen ise sormalıdır.
 
Albert Einstein'ın çok inandığım bir lafı ile kapatmak istiyorum bu konuyu…
 
“Tüm bilimin ve sanatın gerçek kaynağı gizemli olandır. Bu duyguya yabancı olanlar, merak etmeyenler gözleri kapalı olanlardır. Merak etmeyen ise zaten ölü olandır.”
 
 

Mutluluğun Şifreleri

Mutluluğun ŞifreleriDeepak Chopra dünyanın en tanınmış doktor ve yazarlarından biridir. Doğu öğretilerini kullanarak kişinin kendini iyileştirme sanatı üzerine çok önemli çalışmaları bulunan ve modern tıbbı, spiritüalizm ile harmanlamayı çok iyi başarmış bir üstattır. En önemli sözlerinden biri : “Mutluluk, güzelliği yakalama sanatıdır” ifadesidir. Çünkü bu cümle doğru algılandığı takdirde kişinin hayatını kökünden değiştirebileceği yegane noktadır. 
 
İnsanoğlu aslında ne para, ne çok tutkulu bir aşk, ne de kariyer ile sonsuza dek mutlu olabilecek bir yapıya sahiptir. Bu materyalist dünyanın insana veya kendine koyduğu bir kuraldır ve bu kaynaklardan gelebilecek tüm mutluluklar sadece belirli bir zaman için insanı mutlu kılmaktadır. Kişi bu kaynakları elde ettiği zaman belirli bir dönem için kendini iyi hissetmekte, ancak “alışma” dönemine girdiği andan itibaren bu iyilik hali hızla tükenmektedir. Çevremizde bu durumdan muzdarip bir sürü insan görürüz. Belki de farkında olarak veya olmadan biz de böyle biri olabiliriz. Kimi insan bu süreci çok hızlı yaşar, kimisi ise çok yavaş. Aslında bu, insanın doğal döngüsüdür. Yani bu yeni kaynaklar bulma metodu insanın kendini geliştirmesi için bir anlamda da gereklidir. Tabii ki sınırları olmak şartı ile. Ama yine de sınırları ne olursa olsun mutlu olma sanatının özü bu değildir. Bahsettiğimiz mutluluk, kişinin her türlü olaya ve duruma karşı kendini pozitif tutarak mutlu hissedebilme halidir. Bu davranış şekli, normal bir insanı zor günlerde güçlü, mutlu günlerde zevk alan biri haline getirir.
 
Çoğumuz artık ne mutluluğumuzun farkındayız, ne de mutsuz olduğumuzun. Yaprak gibi oradan oraya sürüklenmiş giden mutluluk halleri insanı aslında tıpkı uyuşturucu almış gibi o an için iyi hissettirir, etkisi geçtiğinde ise geriye kalan, sadece bıkkınlık ve kendini suçlamadır. Aslında gerçek mutluluk insanın sadece kendi kendine başardığı bir duygu-durum halidir ve özrümüz ne olursa olsun, bunu sadece biz kendimiz başarabiliriz. Nasıl mı? İşte çok basit kurallar…
 
*Bütün kuruntularınızdan kurtulun.
İnsanın en büyük hatası istediğini elde ettiği andan itibaren onu kaybedeceği korkusu yaşamasıdır. Bu paranoya insanı hem bilinçsiz olarak kaybetmeye yöneltir, hem de elde ettiğinin keyfini çıkarmasını engeller. Kazandığımız her şeyin bizim için geçici olduğunu çok iyi algılamayı başarabilirsek ve şu anda yaşamayı ilke edinirsek keyif almak çok daha kalıcı hale gelecektir. Kuruntu sadece endişe getirecektir ve sonuç kaybetme korkusu ile hiç kazanmamak olacaktır.
 
*Önce kendinizi düşünün.
Bu aslında uygulanması çok zor olan bir maddedir. Birçok insanın içinden “Çocuklarım”, “Eşim”, “Sevdiklerim” diye bağırdığını buradan bile duyabiliyorum. Birileri için iyi bir şeyler yapmak, onlara sahip çıkmak, sevmek bizi iyi bir insan hale getirir. Sevgi dolu, düşünceli ve sevilen insanlar oluruz ama bunun kesin bir sınırı olmalıdır. Bu sınırın ne olduğu herkese göre farklı olsa da, genel olarak zarar gördüğün noktada duvarları koyabilmek diyebiliriz. “Sen mutlu olmazsan başkasını nasıl mutlu edebilirsin ki?” çok önemli bir sorudur. Geçici çözümler, olayları ört bas etmek, mutluymuş gibi davranmak sorunu çığ gibi büyütür ve bir patlamaya dönüştürür. Sorunlar üst üste bindikçe sorunun özünden çok sonuçları önem kazanır ve kayıplar büyük olur. Buna en basit örnek uçak yolculuklarıdır. Bir anne, bebeği ile yolcu koltuğuna otururken emniyet kemerini veya ani bir basınç değişikliğinde oksijen maskesini önce kendine sonra çocuğuna takar. Bu uçuş kurallarının birinci maddesidir. Neden mi böyledir? Çünkü önce o emniyette olmalıdır ki çocuğunu sıkıca kavrayabilsin ve korumaya alabilsin. Aslında bu kadar da basit bir şeydir kendini korumak. Kısaca kendini korumak başkalarını korumaktır.
 
*Yozlaşmayın.
Herkes zengin, güçlü, güzel, paralı olmak ister. Bu bizim kendimize koyduğumuz bir toplumsal kuraldır ya da o hale getirildik. Önemli değil.
Bir firmada çalışıyorsanız 25 kişilik bir ekibin içerisinden boşalan satış müdürü pozisyonuna yalnızca bir kişinin geleceğini kendinize kabul ettirin. Geri kalan 24 kişinin en az yarısının bu pozisyon için potansiyeli olan sizin kadar güçlü, sizin kadar karizmatik kişiler olduğunun farkına varın. Yapılacak olan seçim için yapacağınız tüm hareketler iyi bir amaca hizmet etmelidir. Hayallerinizi gerçekleştirmek için yozlaşmayın, yalan söylemeyin veya kendinizi olduğunuzdan daha farklı biri gibi göstermeye çalışmayın. Bu genellikle geri teper, çünkü kimse aptal değildir.
Aynı durumu pek çok durum için örneklendirebiliriz. Eşinize, çocuğunuza, dostlarınıza kısacası sizi seven herkese karşı dürüst ve açık olun. Bu huzurlu olmanın tek altın kuralıdır ve en önemlisi kimsenin hakkını yemeyin. Haksızlık hissi insanın kendini en kötü hissettiği hallerden biridir ve kişiliği zamanla zedeler. Vefasız olursanız, unutulursunuz. Ne veya kim olduğunuz hiç önemli değildir. Başkalarına zarar verecek şeyleri mümkün olduğu kadar yapmamaya çalışın veya yaptıysanız da hatalarınızdan ders çıkarın.
 
*Zamanı doğru kullanın.
Bu cümle hemen her yerde ele alınıyor çünkü insanın kendine ait kaliteli zaman geçirebilmesi, kendini mutlu hissettiği aktiviteler de yer alması altın kuralların başında geliyor. Türkiye’de oluşturulan yanlış çalışma saatleri, tüm hayatın işe adanmasını isteyen talepkar patronlar aslında kendi işlerine ne kadar zarar verdiklerinin hiç farkında değiller. İnsanların konsantrasyon sağlamak için belirli bir kapasiteleri vardır ve o kapasite siz ne yapsanız daha üstüne çıkamaz. Aslında 9 saat çalışan bir eleman ile 12 saat çalışan bir elemanın verimlilik açısından hiçbir farkları yoktur. Hatta 9 saat çalışan çok daha verimli ve üretkendir. Bu gerçek, pek çok gelişmiş ülkede çok iyi özümsenmiş olmasına rağmen maalesef ülkemizde ısrarla reddedilmektedir. Eğer siz de böyle bir iş hayatına sahipseniz yapacağınız ilk şey, vaktinizi çok iyi değerlendirmek için plan yapmaktır. Haftalık planlar yaptığınız zaman kendiniz için haftada en az beş-altı saat ayırdığınıza emin olun. Kimsenin sizi sizden çalmasına izin vermeyin. Kendinizi her zaman ödüllendirmelisiniz çünkü siz buna değersiniz.
 
*Sevmeyi bilin.
Sevmek gelişmenin ve öğrenmenin tek yoludur. Burada bahsettiğimiz sevgi herşeye karşı duyulan sevgidir. Burada doğadan, hayvandan, insandan, gökyüzünden her şeyden bahsedebiliriz. Ama öncelikle kendimizden bahsetmeliyiz. Kendinizi sevin. Siz bu dünyada teksiniz ve özelsiniz. Gözünüzü, kaşınızı, herşeyinizi sevin. Siz kendinizi sevdikçe başkalarının da sizi sevme kapasitesine inanamayacaksınız. Aynaya baktığınızda kendinize gülümsemeyi öğrenin. Kendi ile barışık olan insanlar her zaman kazanmıştır ve kazanacaktır. Sevme kapasitenizi ne kadar genişletirseniz o kadar mutlu olursunuz.
Aslında kurallar basit ve hep aynı noktaya geliyor; kendimizi sevmeyi ve saymayı başarırsak mutlu olmanın ilk adımını atmış olacağız. Bunu başarmanız ve ipi göğüsleyebilmeniz dileğiyle…
 
 

Yeni Çağ'da Gizli Sağlık


Yeni Çağ'da Gizli Sağlık

Hele konu sağlıklı çocuklar yetiştirmekse, onların topluma sağlıklı katılmaları için katlanmamız gereken çok şey vardır. Buna karşın bazı Yeni Çağ metodları ve düşünceleri bu işi kolaylaştırabilir. Herkes bazı sağlık sırlarını öğrenebilir, yaşlanmaya dayanabilir ve yıkıcı rahatsızlıkları savuşturabiliriz.

Şimdi bu metodlara bir göz atalım;

1.Öncelikle hareket edin…

Bu bilinen ve basit yöntem, hala en geçerli kuralı içerir. İnsan stresi en iyi şekilde alan ve özümleyen canlıdır, üretimi yani eylemi geliştirerek mutlu hormonlar yani endorfinler oluşturabilir ve yarar sağlayabiliriz. Eksersiz yapmak kalbe, arterlere ve akciğerlere yararlı olurken, kan basıncını, kolesterolü düşürür. Beslenme ve menopoz araştırmalarında, düzenli eksersizlerin menopozu kolaylaştırdığı, kemik yapısını güçlendirdiği, yeni kemik oluşumlarını desteklediği ve metabolizmaya kalsiyum sağladığı belirlenmiştir. Bu belirleme, kemiklerin incelme riskini azaltırken, kazalarda iyileşme hızını özellikle 45 yaş civarındaki kadınlarda arttırmaktadır. Bunun bir sır olmadığını hemen söyleyebilirsiniz fakat dikkat edilmesi gereken noktalar iyi bilinirse, sonuçlar farklı olacaktır. Örneğin eksersiz yapan çok kişi, dolu mide yerine, bu işi boş bir mideyle yapmanın şart olduğunu bilmez. Örneğin eğer üç kilometrelik bir yürüyüşü hiçbir şey yemeden yapıyorsanız, yaklaşık 300 kalori yakarsınız, bu yürüyüşü dolu bir mide ile yaptığınızda, % 15 daha fazla kalori harcarsınız. Böylece yemek sonrasında bir veya iki km. yürüdüğünüzde, ekstra yağ yakarsınız. Yürürken muhakkak kollarınızı sallamalısınız, araştırmalar göstermiştir ki bu eksersiz için kollardan destek alınması gerekir, böylece bacak hareketleri güçlenecek ve yağ yakımı kolaylaşacaktır.
         
2. Bizler eşit değiliz ve yaratılmadık

Kadınlar iyi bilirler çünkü erkeklerden daha fazla yağ hücresine sahiptirler ve bu yüzden kilo verirken başları daha çok derde girer. Zayıf kas dokuları, yağ yakmanın ötesinde fazla kalori kullanırlar. Kalıtım gereği olarak farklı biokimyasal gereksinimlerimiz vardır. Bazı insanlar vejeteryan beslenme veya Makrobiotik diet tarzıyla açlıktan ölebilir ve çok hızlı kilo verebilirler. Hiç kimse bir başkası için uygun olan dieti tamamiyle uygulayamaz. En büyüleyici yol, öğesel ihtiyaçların ne olduğunu dersleri, kan grubumuzdan gelir. Kan tipi ne olursa olsun, atalarımızın genetik izi, ne tür bir yakıt karışımı kullanmamız gerektiğini gösterir. Gerek hayvansal, gerekse bitkisel beslenme planı burada saklıdır ve en iyi biyolojik seçimi ifade eder. Bazı kan tipleri ile ilgili çalışmalar, II. Dünya Savaşı öncesinde ve 20. Yüzyıl'da Japonlar tarafından yapılmıştır, Japonlar psikolojik profil belirlemesinde, temel olarak kan tipini alırlar. "O" kan tipi bilinen en eski kan tipidir, mağara devri insanlarının kan grubu olarak kabul edilir. Kuzey Amerika kıtasının çoğunluğunda yaşamış mağara insanlarının, bir tür hayvanı protein dieti yaptıkları, yaprakları, ince dalları, tohumları, fındık veya ceviz yedikleri anlaşılmıştır yani bu beslenme "O" kan grubu insanlarına aittir. Bunun anlamı, "O" tipi vejeteryanların amino-asid desteği aldıklarıdır. Çok taneli tahıl dieti ve çiftlik ürünlerine duyarlılığın ideal olduğunu bu noktada düşünmeyin. Sonuç, bu en eski kan grubundaki insanlarla, yeni geliştirilen tarımsal metodlar arasındaki ilişkiye bağlıdır. Çok sayıda obur (oburluk buğdaydan, çavdardan, yulaftan ve arpadan gelen proteine uyum sağlayamama yeteneksizliğidir), "O" kan grubundadır. "O" kan grubundaki insanların güçlü eksersiz metodlarına daha iyi dayandıkları da görülür. "A" kan grubundaki insanlar, "O" kan grubundakilerin zıddıdır. "A"ların genetik anahtarı, hazmedici enzim üretiminin azlığı nedeniyle hidro-klorik asit-pepsin ürününün yararlı olması veya bitkisel temelli enzimlerin kullanılabilmesidir. "A" kan tipi parazit riski taşırken, iki yanlı fıtık, geğirme, gaz şişkinliği gibi sahte semptomlar oluşturur. "B"ler, "AB"ler gibi sonraki kan tipleridir ve daha çok biokimyasal olarak çiftlik ürünlerine, örneğin yoğurt ve kefire uyumludurlar ve çeşitli taneli besin dietlerinde (pirinç, mısır veya buğday), "B"lerin stres düzeylerini izlemeye, AB"lerin hazım desteğine ihtiyacı vardır. burada "A" unsuru yapıcıdır. "AB"lerin en iyi örneği Çingenelerdir ve beslenme desteği ile sezgileriyle, duyarlılıkları gelişmiştir.
                      
3. Dost yağlarla beraber, düşman yağları yok edin

Burada şişmanlar için iyi bir haberimiz var; Boston Üniversitesi'nden Dr. Edward Siguel ciddi bir adım attı. Siguel, kitlesel temel yağ asidi eksikliği, Amerikalılar'da kalp ve hormon sorunları yaratırken, çocukların zeka düzeyini de negatif etkilemektedir. 
İyi huylu yağlar, somon, sardalya, uskumru balıklarından, ceviz ve tohumlardan gelir. Keten tohumu yağı, belki de yağ asidinin en az olduğu yağdır. Unutmayın ki dost yağlar, kalbi korurlar, deride, saçta ve tırnaklarda parlaklık, canlılık ve sağlık ortaya çıkar.                  Gerek dost, gerekse de düşman yağları tanımanız elzemdir.  
 
4. Ne tür yağ kullanıyorsunuz?

Yag düşmandır; ama ne zaman? Doğal olmadığı ve insan yapısı olduğu zaman. Harvard Tıp Okulu'nun yayınlarında, margarinlerdeki geçici yağların ve kısmen de hidrojenal sebze yağlarının (soya fasulyesi yağı gibi) kalp krizi riskini ikiye katladığı, iyi olan HDL kolestrolünü azaltırken, kötü olan LDL kolestrolünü yükselttiği kanıtlanmıştır. Bu tür yağlar, hemen tüm kalp sorunlarının rehberidir, ayrıca kısırlık, göğüs ve prostat kanserinin de habercisidirler. Dr. Mary Enig, kalp sorunlarıyla, kanser arasındaki ilişkinin, bitkisel yağ tüketimiyle ilgili olduğunu söylemektedir. Margarinler ve bitkisel yağlar, börek kabuğunda, kurabiyelerde, keklerde ve fast-food yiyeceklerde bol bol bulunurlar.  
 
5. Tatlandırıcılara çok dikkat edin

Tatlandırıcılar yani sentetik şeker, bugün sadece Amerika'da yetişkinlerin yarısı tarafından kullanılmaktadır. Bu madde, 6000 farklı yiyecekte kullanılır ve kötü olan haber bu mucize tatlandırıcıların çeşitli sağlık sorunlarına neden olduğunun su yüzeyine çıkmasıdır. 6500 tür yiyeceğin yaklaşık % 80'inde bu sonucun ortaya çıktığı 1990 yılında, ABD'deki "Food and Drug Administration-Yiyecek ve İlaç Yönetimi" kuruluşu tarafından belirlenmiştir. Tatlandırıcıların çeşitli kilo alma sorunlarına neden olduğu, son 9 yıldaki düşük yağ ve düşük kolestrol dietlerindeki yararlarına rağmen anlaşılmıştır. Yine bu sentetik tatlandırıcının beyin ve görme sorunlarına ve hatta göz kuruma sendromlarına neden olduğu anlaşılır ve bellek kaybı, kontakt-lens takamama, gözyaşı azalması oluşturduğu belirlenirken, diet içeceklerinden vazgeçmek ve tatlandırıcıyla yapılmış yoğurt yememek önerilmiştir. İlle de gerekiyorsa, bir damla gerçek bal, meyve şurubu veya reçeli kullanabilirsiniz.   
 
6. Su, sizi çok uzun ve sağlıklı yaşatabilir

Bunun anlamı günlük su ihtiyacınızı unutmayın, demektir. Çoğumuz tam olarak acıkmadan veya acıkma duyusunun hissetmeden yemek yemeyiz ama susamadan su içmemiz gereklidir. Bedenlerimizin suya ihtiyacı vardır çünkü dokularımızın kalori yakmak için neme ve yağa ihtiyacı vardır. Temiz ve sağlıklı su en azından yemek aralarında göndü 6-8 bardak içilmelidir; bunu yapmanızın mucizevi sonuçlar yaratacağını göreceksiniz. İki bardak sabah kalkar kalkmaz. iki bardak öğle yemeğinden önce, iki bardakta akşam yemeğinden önce için. Bu miktar, günlük ihtiyacınızdır ve bedeninizi metabolik israftan kurtararak, her şeyin yumuşak akmasını sağlar.
  
7. Hergün tuvaleti muhakkak ziyaret edin

Bazı uzmanlar için ölüm barsaklarda başlar, barsak hareketleri sağlık aksiyonudur. Bunu hergün yapmanız gerekir. Sizin için normal dahi olsa yani rahatsız olmasanız da, haftada iki veya dört günde bir dışkılamak normal değildir. Bunu yapınca ne oluyor? Lifleri anımsayın, sağlıklı lifler havuç, brokkoli, karnabahar ve yeşil fasulyede bulunur. Bunlar sistemi süpürür, temizler ve dengelerlerken, kolestrolün düşmesini sağlar, hatta kan şekerini ayarlayarak açlık duygunuzu dengeler. İstersinez inanmayın ama birçok tıp adamı, başağrılarının, şişmanlığın ve sinirliliğin her gün düzenli bir şekilde dışkılamama nedeniyel ortaya çıktığını kanıtlamıştır.   
8. Kilo alıyor ve hep yorgunsanız karbonhidratlara önem verin

Çeşitli araştırmalar şişmanlama güdüsünün arttığını göstermektedir. Dietlere, sağlık kontrollerine rağmen yine de belli bir yıllık artış vardır. Kilo almak,  yetişmekte olan gençler için önemlidir ama yaş ilerledikçe kilo bir sorun olacaktır ve olur. Tartışmasız, güçlü karbonhidrat dieti, dost yağlardan uzak kalmak, çok küçük miktardaki protein, sanıldığının aksine beden kimyasına zarar verir ve şişmanlatır. Biyokimyasal yaşam gerçeği, bize üst düzey insülin etkisini hatırlatır yani pankreasın bu gizli hormonunun yiyeceklere verdiği cevaptır. Ana mesaj, tüm aşırı kalorilerin karbonhidratlardan yağa dönüştürüldüğüdür; aşırı kaloriyle diet yapmak zararlıdır ve sonunda yağa dönüşür.
     
9. Yaşamınızı önemli vitamin ve minerallerle destekleyin

Günümüzün heyecan dolu dünyasında, her zaman yeterli zamanımız veya enerjimiz yoktur ya da  bunları sabitlememiz zordur. Besleyici yiyecekler, bizim içindir, günlük yaşamın neden olduğu yorgunluk bizleri temel besinlere yönlendirir; unutmayın ki stres kötü sağlığın habercisi ve hastalığın öncüsüdür. Hatalı ve eksik dietlerle, stres birleşince rahatsızlıklar başlar, öncelikle ortaya çıkan hastalıklar kalp sorunları ve kanserdir. Stresle günlük ilişki düzeyi, çevre kirlenmesiyle yani sigara ve egzos gazlarıya birleşince beslenme ihtiyacı artar. O zaman yapmanız gereken şey, günlük rejiminizi desteklemektir. Magnezyum, çinko ve krom her beden için gereklidir. Antioxidantlar yani E, C vitaminleri ve beta-carotene kalp sorunlarını azaltır ve yaşlanmayı yavaşlatır. Eğer taze meyve ve sebze yemiyorsanız, vitaminler ve mineraller size yardımcı olacaktır.         
 
10. Dinlenin, konsatre olun ve doğru müzik dinleyin

Vücuddunuz beslemek kadar önemli olan diğer gereksinim, ruhunuzu beslemektir. Günde on dakikanızı ayırın, derin nefes alın, meditasyon yapın veya dua edin; ruhunuzu besleyin ve canlandırın. Müzik en iyi meditasyonların başında gelir; toprağa yalın ayak basın, büyük bir rahatlama hissedeceksiniz. Beden, düşünce ve ruh arasındaki dramatik ilişki için bir dış kavrama yönelmiş olmamız gerekir. Örneğin Tanrı'ya kendinizce yönelerek, böyle bir zamanda yaşadığınız, canlı olduğunuz ve bin yılın kalanında mutlu olmanız için yakarabilirsiniz. Müzik demiştik ama unutmayın müzik yıkıcı, üzücü, dramatik, aşırı ritmli, yüksek volümlü veya boş ve anlamsız olmamalıdır. Acı dolu, kederli, ölüm içerikli ve sıkıcı sözcüklerle dolu şarkılar size sadece stres getirir. Müziğiniz mümkünse enstrümental veya klasik olmalıdır, buna alışık değilseniz, neşeli, coşku verici veya barışçı bir müziği tercih edin. Yapılan deneylerde kederli ve aşırı elektronik müzik dinleyerek araba kullanan insanların neden oldukları kaza oranının, doğal ve klasik müzik dinleyenlerden üç misli fazla olduğu anlaşılmıştır.

Evet,  işte size Yeni Çağ'ın sağlık önerileri! Çoğunu biliyorsunuz ama uygulamıyorsunuz, sihirli metod uygulamanızı önermektir. Bunların tümünü yapı, hiçbirisi zor değil ama daha da önemlisi sağlığınızın değiştiğini, kolay ve yavaş yaşlandığınızı yani ölümünüzün geciktiğini göreceksiniz.

Güzel değil mi? Haydi öyleyse...