Bilimin astroloji yorumu

"Popüler gazete astrolojisine saygı duymayabiliriz. Aşırı telaşlı, herşeye yetişme çabasında olan öngörüler vardır karşımızda. Balık burcunda doğan birisinin o günü iyi olacak ve yeni planlar yapacaktır, gazetedeki burcunuzda böyle bir ifade ile karşılaşabilirsiniz ama bunu Astroloji ile yapmak şart değildir, herkesin böyle şeyler söylemesi mümkündür. Bazı astrologların belki de haklı olarak bu tür sözcüklerden nefret ettikleri görülür, haklılıklarının nedeni ise eleştirilerden ve küçümsemelerden korkmalarıdır..."

"Dış görünüşüyle Astroloji´nin, modern Batı biliminin kuramları ve buluşlarıyla taban tabana zıt olduğu düşünülmelidir." Ansiklopedi Britannica.

Dr. Percy Seymour Greenwich Kraliyet Gözlemevi´nden ve Polytechnic South West´de Astronomi Öğretmeni

Öyleyse Astroloji´nin tavrı ne olmalıdır, işte sorumuz budur ve bu yazıda bilimle Astroloji arasındaki derin ayrılığın bir yaklaşma yerinin olup, olmadığını gözden geçireceğiz. ilk durağımız popüler Astroloji olmalıdır yani gazete astrolojileri; Çeşitli gazete ve dergilerde yer alan burç, fal ve Astroloji köşeleri konunun vitrinidir ya da Astroloji marketin vitrinine konulan malzemedir, bu malzemeye bakan bilimciler, aydınlar, halk ve astrologlar kendi tavırlarını alırlar. Tavırlar çok değişken ve farklıdır, bir grubun tavrına diğerleri hiç katılmaz, onaylamaz ya da olmadık bir noktada uyum sağlanırken çatışmaların dahi ortaya çıktığı görülür. Aynı tür çatışmaların astrologların kendi aralarında da ortaya çıktıkları görülür, tekniklerin pratik uygulamaları doğrultusunda ciddi ayrılıklar vardır. Bir kesim çalışmalarını bilimsel bir baza oturtma Çabasındayken, diğer bir kesim ise öngörünün antik ve klasik bir sanat olduğunu ileri sürerek bilimsel yaklaşımları reddeder. Araştırmacı Lyall Watson "Supernature" adlı kitabında şöyle demektedir; "Başlangıç olarak, popüler gazete astrolojisine saygı duymayabiliriz. Aşırı telaşlı, herşeye yetişme çabasında olan öngörüler vardır karşımızda. Balık burcunda doğan birisinin o günü iyi olacak ve yeni planlar yapacaktır, gazetedeki burcunuzda böyle bir ifade ile karşılaşabilirsiniz ama bunu Astroloji ile yapmak şart değildir, herkesin böyle şeyler söylemesi mümkündür. Bazı astrologların belki de haklı olarak bu tür sözcüklerden nefret ettikleri görülür, haklılıklarının nedeni ise eleştirilerden ve küçümsemelerden korkmalarıdır..."

Medya Yöneticileri Burç Köşelerini Nasıl Seçerler?

Küçümsenme veya hafife alınma tavrına neden olan yayınların üç ana grupta toplandıkları görülür. İlk grupta sipariş edilen günlük burçlar vardır, bu tür Watson´un tanımladığı türdür. İkinci grupta, Astroloji´nin pek ortada görülmediği veya fırsat buldukça eleştirilemeyen ve genelde kökenine ulaşılamayan bilimsel sonuç veya raporlardan söz eden köşeler yer alır. Diğerlerinden üstün olan küçük bir grubun hazırladığı köşeler üçüncü grubu oluştururlar ve tartışılabilecek ciddi olasılıkları ve bazı olayların kanıtlarını sergilerler, burada Astroloji´nin bazı bölümleri, iddiaları vardır ve konuya göre bilimsel temellerle buluşmak mümkündür. Yazı işleri müdürlerinin bu üç grupla ilgili seçimleri önemlidir, seçimleriyle ya katı bilimi tavır almaya davet ederler, ki buradaki çelişki önemlidir, bir yazı işleri müdürünün Astroloji ile alay eden, hatta mahkum eden bir zihniyeti sergilerken yanısıra da Astroloji´nin çalışamadığı bir ortamda Astroloji köşelerine yer vermeye devam etmesi, okurlarının entellektüel yeteneklerine saygı duymadığı anlamına gelecektir, o zaman da okurlar fikirlerini belirtme yolunu seçeceklerdir. Peki acaba, ilk gruptaki günlük burç tahminleri bir yerlerden ciddi destek almıyorsa hatta astrologların kendileri dahi ciddi bakmıyorlarsa neden hala yayınlanıyorlar? Bunun bir nedeni, Astroloji´nin bir dünya görüşü olmasıdır yani kozmik bütünlüğün bir parçasıdır, daha da ötede insanın bilinçaltında sürekli bir kozmik ilginin varolmasıdır ve bu bir ihtiyaçtır bu nedenle de tatmin edilmesi gerekir ve de günlük burç tahminleri insanlara bu tatmini sağlarken, modern bilim ve astronomiye göre çok daha kolay, anlaşılır ve rahattır. Bilimin katı duyarsızlığı, astronominin çizdiği soğuk ve düşmanca bakan evren Astroloji´de yoktur, aksine Astroloji´de daha insancıl, bizlerle içiçe, sorunlarımızı paylaşan bir evren vardır, gerçek olup olmamasının ötesinde bu ihtiyaç daha büyük bir öncelik taşır. Bir diğer neden ise, gazete ve dergilerdeki Burç Astroloji´sinin temelinde Güneş merkezli zodyağın yani burçlar kuşağının bulunmasıdır, gezegenler arası karmaşık ilişkilerin kolayca anlaşılır bir ifadeyle sergilenmesi ve günlük, haftalık, aylık paketler halinde drajeler haline getirilmesi sadece kullanışlı olma halinden başka birşey değildir. Bir astrologla birebir konuşulduğunda içinde kaybolunan terminolojik kaosun yerine, bu köşelerde unutulduğunda yine okunabilen basit, daha güncel, toplumsal düzey ortalamasına uyumlu ifadeler vardır. Birinci grubun, ikinci ve hele üçüncü gruba tercih edilmesinin nedeni böyledir, yazı işleri müdürleri tercihlerini yaparken böyle bir görüşe veya analize sahip olmasalar ya da ulaşamasalar dahi güdüsel deneyimleri ile, bilimi karşılarına almak pahasına kararlarını verirler. Çünkü medyanın görevi basitlik ve anlaşılır olmaktır. Bilim yaşamımızın önemli bir parçasıdır. Tıp ve biyoloji bilimlerinin her an ulaştığı yeni sonuçlar, süregelen araştırmalar yaşamsal değerler taşırlar. Hastalıklar fethedilir ve sağlığımız düzenlenir. Yaşamlarımız teknoloji ile doludur, bilgisayarlardan, uydu yayınlara kadar herşey bilimsel kuramlara göre vardırlar. Bilim aynı zamanda da, bizim geçerli hukuğumuzdur, örneğin pataloji hukuğun karar kaynağıdır. Birçok insan için bilimin sunduğu yaşadığımız dünya ile ilgili bazı tür gerçekler sürpriz değildir. Burada bilimcilerin istisnalar dışında dürüst ve objektif olmaları ile ön yargısız araştırmalara öncelik tanımaları önemli ve geçerlidir.

Bir Etkiler Çorbasının İçinde Miyiz?

Astroloji´ye karşı çıkışların ve tartışmaların önemli bir derlemesi R.B. Culver ve P.A. Ianna tarafından "The Gemini Syndrome" adlı kitapta yapılmıştır. Bu çalışmada öncelikle Güneş´in, Ay´ın, gezegenlerin çekim alanlarıyla, hastahane binasının, çocuğun doğumunda bulunan doktorun, annenin bulundukları ortam Newton Yasaları ile hesaplanmışır. Hesaplamalar sonucunda Güneş´in çekim gücünün, örneğin Mars´ın çekim alanının yaklaşık bir milyon katı olduğu, Ay´ın çekim alanının ise Mars´ın 5.000 katı olduğu belirtilmiştir. Bunlar bize hastahanenin çekim ortamının Mars´dan 500 kat fazla olduğunu, annenin ve doktorun çekim alanlarının 20 kat fazla olduğunu gösterirler, Jüpiter ve Venüs için de karşılaştırmalı hesaplar yapılabilir. Yapılan benzer hesaplamalar bize doğum anında bu gök cisimlerinin çocuğun üzerinde gelgit bir çekim alanını gösterirler ve gelgit etkileri çekim alanlarıyla doğrudan ilişkilidirler ama bu ilişki göründüğünden çok daha karmaşık ve komplekstir. İki ayrı yer arasında çekim alanlarının değişkenliğinin ölçümlenmesi önemli ama güç bir sorunu oluşturur, Ay´ın çekim gücünün gelgiti, dünyada okyanusları etkilemektedir, bunu hepimiz biliriz fakat bu gelgitin veya gelgiti oluşturan gücün etkisi dünyanın her yerinde aynı değildir, ölçüm metodu henüz bulunmuş değildir ama bu güç vardır ve kanıtlanmıştır; bizler Ay´ın gelgit etkisi yarattığını biliriz çünkü Ay, dünyaya çok yakındır bu nedenle de olay gözlemlenebilecek düzeydedir. Aynen Güneş gibi, Güneş´in etkisi Ay´dan milyonlarca kez fazladır ve bunlar hastahanedeki doktorla, anneyi etkilerler.

Bilimsel bir raporun sonuçları;

Güneş bize enerji verir yani ısı ve ışık kaynağıdır, bu ısı ve ışığın gücü bebeğe iki metre uzaklıktaki 200 watt´lık bir ampulden daha fazladır. Öte yandan ampulün radyasyon etkisi bir gezegenden hatta Dolunay´dan bile daha fazladır. Bu da bize lokal etkilerin zayıf göksel etkilerden daha yoğun olduğunu kanıtlar, tabii ki Güneş´i ve Ay´ı bazı zamanlarda istisna kabul etmemiz kaydıyla. Öyleyse burada gezegenlerin etkin olduklarını söylemek mümkün olamaz ve işte bu nokta bilimsel çevrelerin tartıştıkları ve karşı çıktıkları temel fikrin ta kendisidir. Ama o zaman da tek tür bir etki altında olduğumuz durumu ortaya çıkacaktır, oysa Güneş ve Ay´da olduğu gibi gezegenlerin de bir çekim ve etki alanı oluşturdukları bilimsel bir kabuldür ve de bu etki dünyamızdaki yaşam üzerinde geçerlidir fakat bu bir teoridir. Bilim bu noktada karmaşaya izin vermez, olasılıkları ve daha karmaşık kuramları reddeder, bilimciler bu tür kuramlarla yüzyüze geldiklerinde özellikle Astroloji´nin işi karıştırmasını istemezler ve karşı çıkarlar. "The Times" tarafından tanıtılan ve bilim dünyasının en saygın yayını "Nature"da California Üniversitesi fizikçilerinden Shawn Carlson tarafından, 1985´de yayınlanan makale dikkat çekici ve de önemlidir; Carlson, astrologların iddia ettikleri gibi diğer astronomik cisimlerin ve gezegenlerin doğum anındaki pozisyonlarının kişilikle ilişkili olduğunun kanıtlanamadığını belirtmektedir, yapılan deneyler astrolojik hipotezleri yalanlamaktadır. Fakat burada bir hata olabilir çünkü Carlson bilimin çok fazla genel ve yüzeysel yöntemlerini kullanarak testler yapmıştır ve ana prensipleri görmezden gelmiştir. Bu yoldan giderek Astroloji´yi gözden çıkarmak, Hıristiyanlığın temel öğretilerini ve tarihsel akışını bir köşeye atarak, çeşitli Hıristiyanlık kurumlarının süsleyip, püslediği ve bir doktrin haline getirdiği bir yaklaşımı kesin doğru olarak kabul etmek anlamındadır; işte bu yaklaşım doğru olmayabilir. Öyleyse Astroloji´yi bilimsel deney masasına yatıracaksak, özel yöntemler kullanmamız hatta geliştirmemiz gereklidir hatta elzemdir. Öte yandan Carlson, Nature´daki makalesinde çok önemli üç kaynağı da gözardı etmiştir. Fransız psikolog Michel Gauquelin´ın istatistiksel araştırmaları, Dean ve Mather´in "Doğum Astrolojisi" kitabı ve de Eysenck ile Nias´ın vardığı ihtimallerle ilgili benzer sonuçlar tümüyle yok kabul edilmiştir oysa tüm bu çalışmaların bilimselliği tartışılamaz. Her üç kaynakta, Astroloji´nin bir saflık ve boş inanç görüntüsünün çok ötesinde bir yerde olduğu özellikle vurgulanırken, raslantıların matematiğinin anlaşılmasından sonra işin renginin değişebileceği belirtilmektedir.

Evet, bilimin katı bakış açısı altında Astroloji bir boş inançtır. Bunu unutmuyor ve yine bilimin verileri doğrultusunda Güneş Sistemi´ndeki cisimlerden gelen radyasyon türü ışınların dünyamıza ulaştıklarını da bu arada anımsıyoruz. Bu ışınların etkisi, bir benzetme olarak ilgili bilimsel çevreler tarafından dev bir depoyu aydınlatan ışıkların yaydığı etkiden daha fazla olarak tanımlanmıştır. Kısacası ortada kozmolojik bir etki veya iletişim vardır; soru bunun neyi, nasıl yaptığıdır yani kozmik etkilerin varlığını tartışma noktası çoktan aşılmıştır. Bilim bir gariplik daha yaparak, Astroloji´yi telaşla dışlama kompleksi içinde kalarak, hiçbir astrolojik iddiaya karşıt olabilecek bir bilimsel kuram geliştirmemiştir. Bu görüş açısının bilim dünyasında nesilden nesle geçtiği dikkat çekicidir, oysa çok ciddi ve bilimsel eğitimden geçmiş astrologların ne dediklerinin veya neyi savunduklarının dinlenmesi gereklidir, özetle bilim bundan kendisine yararlı sonuçlar dahi çıkarabilir. Bir dönem Britanya Astrolojik Araştırmalar Fakültesi´nin başkanlığını yapan Julia Parker, kocası Derek Parker ile beraber yazdığı "A History of Astrology" adlı kitapta, gezegenlerin insan üzerindeki etkilerinin ısı ve ışık gibi sonuçları olduğunu yani doğal bir etki olarak düşünülmesini belirtirken, eski astrologların aynı gücü okült bir güç yani doğaötesinden geldiğini sandıklarını anlatır. Birçok fizikçiye ve astronoma göre, yeni bir etki alanını araştırmanın zamanı değildir ve gereği yoktur, dört büyük güç vardır; yerçekimi, elektromanyetik alanlar (Bunun içinde elektrik ve manyetik çekim alanları vardır.) ve iki nükleer güç. Bilimin yaklaşımı yani bir güç alanı aramak yerine teorik fizik alanındaki yeni bir uzlaşmadır yani dört büyük gücün bileşimi olan tek bir Süpergüç´tür. Her ne kadar bir grup fizikçi beşinci bir gücü keşfettiklerini söylüyorsa da, sonuç bilimsel değildir, iddialar daha çok daha önceki araştırmacılardan miras kalan değişim arzusunun geçerli olduğu bir yorum biçimi şeklindedir. Astronomik, fiziksel, kimyasal ve biyolojik büyük buluşma, tüm güçleri yeterince açıklayabilir, bir anlamda da işte bu buluş yeni bir güç olarak tanımlanabilir. O zaman da, astrolojik etkileri araştırırken daha rahat olabilir, gizemli bir güç aramak yerine, Süpergüç´ün etkileri bir kompleks olarak astrolojik değişkenlerle karşılaştırılabilir.

Bu bir güç arayışıdır, hala kimilerine göre Astroloji´nin bilimsel bir arayışa, bilimsel temellere oturmasına hiç gerek yoktur çünkü onlara göre Astroloji bir yorum sanatıdır, sezgilerle çalışır ve astroloğun önündeki şekiller sadece sinemafotografik belleği çalıştırarak, bilinçaltını açan referanslardır. Buna karşın günümüzün birçok önemli astroloğu ise, bilimsel buluşmanın şimdilerde çok daha gerekli olduğu görüşündedir çünkü eski bir sanat dahi olsa Astroloji eğer yaşamak istiyorsa biran evvel safralardan kurtulmalı ve yeniden doğmak için bilimle buluşmalıdır. Süpergüç veya Birleşik Alan Kuramı insan-doğa-evren üçgeninin temeli olarak tanımlandığında, içinde bulunduğumuz ortamda ne tür değişkenlerle, bileşkenlerle ve oluşumlarla yaşadığımız anlam kazanacaktır. Bununla beraber astrologların çok farklı tavırları, konunun damak tadları olarak düşünülebilirler. Önemli olan Astroloji yemeğini yiyenlerin damak tadlarının gelişmesi ve önlerindeki yemeğin tadını alabilme sınavını vermiş olmalarıdır. Toplum ise, en azından Astroloji´yi bilimsel koşullarda çalışır görmek istemektedirler ve gerekli bir değişim veya genişletme eyleminin arzulanması geçerli bir dünya görüşüdür. Ama bütün bunlar sonuç olarak geçicidir ve gelecek tahmin edemeyeceğimiz ilginç ve çarpıcı sonuçlara gebedir...

Yeni yorum gönder

CAPTCHA
Bu soru sayfayı dolduranın bir otomatik program olmaması için düzenlenmiştir.
5 + 1 =
Sorunun cevabini yazin. Orn: 1+3 icin 4 yazin